Latin Amerika Ülkesi Bolivya’da devlet başkanlığı seçimini merkez sağ kazanmış. Tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden biriyle mücadele eden ülkede bu seçim sonuçları, bakalım otoriter bir dönüşümün fitilini ateşleyecek mi? Yüksek seçim mahkemesinin açıkladığı ön sonuçlara göre, oyların yüzde (%) 54,53’ünü alan Hıristiyan Demokrasi Partisi adayı 58 yaşındaki senatör Rodrigo Paz, ülkenin yeni devlet başkanı olmuş.
Rodrigo Paz, seçimleri kazanması hâlinde Bolivya’da kapsamlı reformlar yapacağını ve “herkes için kapitalizm” vizyonu çerçevesinde ekonomik serbestliği artırmayı, üretimi ve ticareti teşvik etmeyi, küçük ve orta ölçekli işletmelere kredi imkânları sunmayı vaat etmiş. Bu seçim sonuçları, Bolivya ve Latin Amerika siyasetinde sol bir hareket olarak bilinen Sosyalizme Doğru Hareket Partisi’nin(MAS) 20 yıllık iktidarını da sonlandırmış.
Dünya bir kaostan geçiyor ve halklar geleceklerini aşırı sağcı partilere teslim etmekten çekinmiyorlar. Dünyadaki ekonomik dalgalanmalar ve kaos hâlleri ulus devletlerin yapılarını sarsmakta ve toplum bileşenlerinin mutluluğunu, refahını, huzurunu ve geleceklerini tehdit etmekte. Bugün, demokrasi ile insan hak ve hürriyetleri ile şeffaflığın olmadığı, tek adam idarelerinin toplumları istikrardan ve yönetilebilir bir ülke olmaktan uzaklaştırdığı hiçbir biçimde elimizin tersiyle yadsıyacağımız bir mesele değil.
Demokrasinin tavsatılmaya çabalandığı, yönetimlerin hileli seçimlerle ve kamu gücünün kullanılarak tek ele devredildiği otoriter rejimlerde, toplumların ve vatandaşların kendilerini güven içinde hissetmeleri beklenemez. Dünya siyaset tarihi derslerle dolu olmasına rağmen, vatandaşların seçmen olarak “siyasal güçlerinin” farkında olmamaları, yine popülist siyasetçilerin demagojiye yaslanarak, insanları mukaddes duyguları üzerinden aldatmaları ve bu toplumların yumuşak karınlarından kendilerine hem siyasal hem de dünyevî ikballer peşinde koşmaları…
Açık toplum olmak, şeffaflık, hesap verebilmek, istişare kapılarının açık bırakılması, diyalog içinde olmak, demokrasinin tüm yerindeliklerine sahip çıkmak, demokrasinin sadece seçim ve sandık olmadığı, fikri takip misali ülke gelişmelerinde olgun tutum ve tavırların takınılması…
* * * *
NASA araştırmacıları Japonya’daki Toho Üniversitesi’nden bilim insanlarıyla birlikte yürüttükleri yeni bir çalışmada, süper bilgisayarlar kullanarak Dünyadaki yaşamın ne zamana kadar mümkün olabileceğini modellemişler. Bilim insanları, gezegenimizin yüzey koşullarının tüm canlılar için yaşanamaz hâle geleceği tarihi 1.000.002.021 yılı olarak hesaplamışlar.
Tabii, insanlık için durum daha kritikmiş. Güneşteki patlamalar ve güneş fırtınaları son yıllarda artış göstererek Dünyanın manyetik alanını etkiliyormuş. Bu durum, atmosferdeki oksijen seviyesini yavaş yavaş düşürüyormuş. Yine, insan kaynaklı iklim değişikliği de süreci hızlandırıyormuş. Bununla birlikte küresel sıcaklıklar artarak kutup buzullarının erimesine neden oluyormuş.
(ntv.com.tr)
Kâh insan kaynaklı olmak kaydıyla kâh doğal evrim sonucuyla da olsa yaşlı ve kadim dünyamız, yıpranmakta ve yıkıma sürüklenmekte. İnsanların doymak bilmeyen nefisleri sonucunda, ekolojik çevrenin insanların daha fazla tüketebilmeleri adına tahrip edilmeleri, yine insanoğlunun bencilliğinin, doğadaki yaşamı paylaştığımız dostlarımıza hayat hakkı ve şansının tanınmaması ve diğer doğal olmayan faktörlerden ötürü yaşam havzamız gitgide çoraklaşmakta. Modernite ve modernleşme süreçleri, toplumları daha konformist bir yaşama taşırken, insanî hasletlerinden de kayıplara neden olmakta. Bugün içinde bulunduğumuz dünya, inanılmaz ölçüde ve hızda değişime tâbi tutuluyor.
Şöyle baktığımızda… Söylenmeyen ne kaldı… Medeniyet… Uygarlıkların sonu… Medeniyetlerin çatışması… Tarihin sonu tezi… Ezcümle elimizden geldiğince yaşam alanımızı mahvetmek için, ilahi sonu hızlandırmak için insanlık dışı davranışlarımız… Hâlbuki, semavi inanışlardaki tüm öğretiler ve buyruklar, yaşatmak ve canlıların hayat hakkına saygı üzerinedir. Adalet olsun, sevgi ve saygı olsun tüm dinlerin bile birinci öncelikleriyken, bugünün kapitalist dünyası her şeyi maddi ve manevi buldozer gibi ezmekte ve yerle bir etmekte. Maddeciliğin, maneviyatın katbekat üzerinde “anlam” bulduğu dünyamızda, kanımca, daha fazla çabalamak ve farkındalık seviyemizi yükseltmek zorundayız. Silah şirketleri olsun, sağlık kartelleri olsun daha fazla para ve kâr hırsı adına dünyamızı mahvetmekten imtina etmezken, sade dünya vatandaşlarının en büyük silahı, farkında olmalarıdır ve tepki koyabilme güçleridir.
