Basın dünyasında düşüncelerin mürekkep kokusu ile harmanlandığı, asla değişmesi mümkün olmayan bir tutku olduğunu kelimelerle ifade etmek ve satırlarda sınırlamak imkânsız. Her ne kadar kalemsiz geçen bir zaman dilimi söz konusuymuş gibi görünse de, aslında sessiz bir gözlem ve kendimi daha da geliştirme dönemiydi. Dünyayı, ekonomileri, toplumları değil ben kendimi izledim.
Karşılaştırmalı siyasal ekonomi ve toplum sosyolojisi üzerine yorumlar yaparken hep sistemleri, modelleri, dengeleri insan faktörünü önde tutarak bilimsel ve çözüm odaklı tartıştım.
Bugün anlıyorum ki, o denge arayışı sadece devletlerin ya da piyasalara dair değil, aslında insanın kendi içinde var olduğuna dair öngörüdür. Fikir üretmek kadar, fikrin rengini hatta rengin tonunu anlayabilmek de önemliymiş.
Üslupta anlamsız keskin cümlelerin yerini ölçülü ifadelerin yer alması, çatışmanın değil, anlaşılmanın etkisinin tepki olarak daha kalıcı olduğunu gözlemledim.
Satır aralarında tartışmadan çok teması, yargıdan çok nezaketi arayan bir düşüncenin değeri, karşıtlıkların sertliğinde değil, anlamın ortak zemininde saklıdır. Fikirlerin toplum üzerindeki etkileri fikir çatışmasıyla kargaşa oluşturacak seviyesizlikte değil, bilgiyi doğru ifadeler ile yorumlamakla derinleşir.
O nedenle, kalemler karşılıklı anlayışın asimetrik sosyolojisini devam ettirmeye gelişmiş ekonomilerin gelişmekte olan ekonomiler arasında fark gibi küreselleşme adı altında karşılıklı anlayış varmış gibi yansıyan düşüncelerin izi olan kalemin anlamı bu olmasa gerek.
Okura, dost gibi görünüp selam vermiyorum. Benim okurum benim öğrencimdir, ben de okurumun öğrencisiyim.
O nedenle;
- Farkındalık oluşturmak:
- Dil ve temsil stratejisi:
Yalnız benim yazılarıma anlam katan değil, sizlerin varlığında ve varlığınızın beni anlamlı kıldığı “Asil ve Mutlak” gerçeğin ta kendisidir.
Saygılarımla
