Nasıl bir kişilik tipiniz var?
Arandığında telefonu anında açanlardan mı,
açamazsanız hemen dönenlerden mi,
yoksa “aman bu niye arıyor şimdi?” deyip görmezden gelenlerden misiniz?
Ben uzun yıllar boyunca o telefonu saniyesinde açanlardandım.
Açamazsam, müsait olduğum an dönenlerden.
Çünkü karşımda bir niyet arardım: merak, ihtiyaç, özlem ya da samimi bir ses.
Ama son iki yılda bu refleksim değişti.
Çünkü insanın telefonuna dokunmadan önce bile düşünmesi gereken bir şey var:
Gerçekten bu görüşme bana ne katacak?
İnsanlar bizi birçok nedenle arar:
Sizi merak edenler, sesinizi duymak isteyenler, sizden bir şey öğrenmek ya da paylaşmak isteyenler…
Ve evet, bazen sadece iş içindir.
Hepsi kabul. Hepsi insani.
Ama bir grup daha var: “duygusal çöp dökücüler.”
Ben onlara “ruhsal konteyner boşaltıcıları” diyorum.
Uzun süre ortalıkta görünmezler, bir gün arayıp kendi dertlerini üzerinize boşaltırlar.
Siz daha “merhaba” derken bile yükü üzerinize atılmıştır.
Ruh hâlinizi, o anki yoğunluğunuzu umursamazlar.
İşi bitince de klasik kapanış:
“Canım sonra konuşuruz.”
Sonra?
Hoop, ghosting.
Sanki hiç olmamışsınız gibi bir sessizlik.
Bir gün buna itiraz ettiğinizde ise suçlu siz olursunuz.
“Eskiden daha iyiydin, soğumuşsun, değişmişsin.”
Hayır, değişen ben değilim.
Sadece artık kendimi çöplük niyetine kullandırmıyorum.
O yüzden şu soruyu herkes kendine sormalı:
BUNA İZİN VEREN KİMDİ?
Psikolojik Açıdan Bakarsak
Bu döngü, duygusal sınır ihlallerinin klasik bir örneğidir.
“Sürekli dinleyen, anlayan, çözen” kişi, zamanla duygusal tükenme sendromu yaşar.
Çünkü ilişki tek yönlü hale gelir.
Empatik bireyler —özellikle yüksek sorumluluk bilincine sahip olanlar— bu tür ilişkilerde kendilerini borçlu hissederler.
Bu borç duygusu, başkalarının duygusal yüklerini taşımayı “görev” hâline getirir.
Diğer tarafta ise “maruz bırakan” vardır.
Yani kendi duygusal atığını başkasına aktaran kişi.
Bu kişiler genellikle projeksiyon mekanizması kullanır;
yani kendi sıkışmış duygularını karşı tarafa yansıtır, ardından “rahatlar.”
Ama rahatlama kısa sürer, çünkü gerçek çözüm yerine geçici boşalma yaşanır.
Ve bir süre sonra aynı kısır döngü tekrar eder.
Kendini haklı görme isteği, genellikle sorumluluktan kaçmanın bir yoludur.
“Ben sadece anlatıyorum.”
“Sen değiştin.”
Bu cümleler, iç hesaplaşmadan kaçışın sessiz ifadesidir.
Bunlar suçluluk duygusundan kaçmanın yollarıdır.
Ama kaçış uzun sürmez; çünkü duygusal borç birikir, ilişkiler de tıkanır.
işte tam da bu yüzden,
Telefonu açmamak bazen kabalık değil, özsaygıdır.
Cevap vermemek, sessiz kalmak bazen kendini koruma biçimidir.
Ve en önemlisi:
Ruhsal çöp toplamak, yardımseverlik değildir.
Sağlıklı sınırlar koymak, yaşamın ta kendisidir.
Ben yapıyorum diyorum ama yapamadığım birçok ana da şahidim bu aralar.
Sonuçta empatsanız, değişim de zorlayıcı oluyor.
Mutlu Pazarlar.

Güzel insan gine döktürmüşsün,eline diline emeğine sağlık, çok güzel bir konuyu dile getirmişsin.