Şahane Agahoğlu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Azerbaycan can mı? Bunu soran kalbini dinlesin.

Azerbaycan can mı? Bunu soran kalbini dinlesin.

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazı kardeşlikler vardır; protokol masalarında değil, secde başlarında imzalanır. Bazı dostluklar vardır; el sıkışmalarla değil, omuz omuza verilen şehadetlerle yazılır. Türkiye ile Azerbaycan arasındaki bağ, işte tam olarak böyledir. Bu ilişki yalnızca dış politikaya sığmayacak kadar büyük, yalnızca stratejik ortaklık metinleriyle anlatılamayacak kadar derin bir hakikattir.

Bu, bir kardeşlikten öte; bir ruh meselesidir. Adını koymaya çoğu zaman korkulan ama hissedildiğinde yürekleri titretip gözleri yaşartan bir bağdır bu. Çünkü biz, birbirimizin yarasıyız. Birimizin canı yandığında, diğerinin yüreğine kor düşer.

Bugün hâlâ bazı çevreler, Azerbaycan ile Türkiye arasındaki ilişkiyi “enerji koridoru”, “jeopolitik denge”, “askeri entegrasyon” gibi Batı merkezli kavramlarla tarif etmeye çalışıyor. Oysa sormak gerekmez mi: Bu kardeşlik TANAP’tan geçen doğalgazla mı sınırlı? Yoksa o borulardan geçen bir dua, bir selam, bir sadakat de var mı?

Sovyet rejiminin kara gölgesi Azerbaycan’ın üzerine düştüğünde sadece ezanlar susturulmadı, vicdanlar da mühürlendi. “Ben Türk’üm” demek bir kimlik beyanı değil, sürgün fermanına imza atmaktı. Bugün Karabağ zaferinden bahsederken kazanılan topraklara değil; on yıllarca bastırılmış kimliklere, unutturulmaya çalışılan kardeşliğe de şahitlik ediyoruz. Karabağ’ın özgürlüğü bir zafer değil, kalbimizin zincirlerini kırmaktı.

Bu kardeşlik yalnızca savaş meydanlarında değil; kitap sayfalarında, sahne ışıklarında, sınıf tahtalarında da yazılmalı. Kültürel bir seferberliğe dönüşmeli. Nizami Gencevi’yi “Fars şairi” diye tanıtanlara karşı, onu kendi öz yurdunda, Azerbaycan Türkçesiyle anlatmalıyız. Ömer Halisdemir’i sahiplenmek ne kadar bizimse, Mübariz İbrahimov’u sahiplenmek de o kadar bizimdir.

Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında yükselen yeni dönem, tarihte ilk kez Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar bütün Türk coğrafyasını aynı hedefe yöneltiyor. Bu hedef sadece siyasi bir birliktelik değil; ekonomik kalkınma, kültürel diriliş ve stratejik özgüvenin birleşimidir. Bakü’nün Kafkasya’da, Ankara’nın Akdeniz’de üstlendiği rol; Kazakistan’ın doğal kaynaklarıyla, Özbekistan’ın üretim gücüyle, Türkmenistan’ın enerji potansiyeliyle birleştiğinde ortaya çıkan tablo, artık küresel dengeleri etkileyebilecek bir Türk Asrı vizyonudur.

Türk Yatırım Fonu ile Bakü’den Bişkek’e uzanan yeni ekonomik damarlar oluşturuluyor. Ortak savunma teknolojileri, insansız sistemler ve enerji hatlarıyla desteklenen bu dayanışma, bölgenin kendi kaderini tayin etme gücünü her geçen gün artırıyor.

Ancak asıl devrim, kalemle ve kelamla yapılanıdır. Türk dünyası artık yalnızca coğrafi bir harita değil; kültürel bir bilinç, ortak bir ruh olma yolundadır. Ortak alfabe, ortak tarih kitapları, öğrenci değişim programları, ortak medya platformları… Bunlar sadece projeler değil, bir milletin kendini yeniden tanıma çabasıdır. Ankara ile Bakü, bu bilinci diri tutan iki mihverdir.

Bugün Ankara ve Bakü, sadece kendi ülkeleri için değil; Türkmenistan’dan Kazakistan’a, Kırgızistan’dan Özbekistan’a, Kuzey Kıbrıs’tan Doğu Türkistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafya için istikrarın, kalkınmanın ve adaletin teminatı konumundadır. Bu birliktelik, hiçbir milleti ötekileştirmeyen; adaleti, barışı ve paylaşmayı merkeze alan bir medeniyet projesidir. “Türk Asrı” sadece jeopolitik bir hedef değil, bir vicdan asrıdır.

Güney Azerbaycan’daki soydaşlarımızın kaderi de, Gazze’deki mazlumların duası da bu kardeşliğin ufkunda birleşiyor. Türkiye ve Azerbaycan, gürültülü diplomasiyle değil; hikmetli suskunlukla, basiretli adımlarla konuşuyor. Bazı çevreler Azerbaycan’a “İsrail’le yakınlık” üzerinden haksız ithamlar yöneltse de, gerçeklik bambaşkadır. Azerbaycan, Filistin meselesini bir siyasal gündem değil, bir vicdan meselesi olarak görmektedir. Bakü, her platformda Filistin’in yanında durmuş, Gazze’ye insani yardım göndermiştir ,sessiz ama sarsılmaz bir adalet duygusuyla.

Çünkü bu millet bilir ki, Kudüs’ün mahzun çığlığıyla Karabağ’ın yetim sesi aynı secdede yankılanır. Birinin duası Şuşa’dan yükselirken, diğerinin gözyaşı Mescid-i Aksa’ya düşer.

Türkiye ile Azerbaycan’ın kardeşliği sadece geçmişin emaneti değil, geleceğin teminatıdır. Enerjiden savunmaya, dijital ekonomiden yeşil dönüşüme kadar her alanda iki ülke el ele vererek Türk dünyasının 21. yüzyıldaki yerini tayin ediyor. Türk dünyasının geleceği artık başkalarının yazdığı senaryolarda değil, bizim kalemimizdedir. Bu kalem kanla değil, imanla yazar.

Ve o satırların başında hep şu söz yer alır:

“Biz birbirimizin yarasıyız. Biz birlikte varız.”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!