Birleşmiş Milletler toplantısı için Amerika Birleşik Devletleri’nde toplanan ülkeler ve liderleri, ABD Başkanı Trump ile aynı karede olabilmek için epeyce çaba sarf ettiler. Haliyle Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin başının da bu minvalde çaba sarf etmesi epeyce ilgiyle karşılandı. İktidarı peşinen destekleyen ve tek elden destekleyen havuz medyası… Sayın Erdoğan’ın burada neredeyse “destan” yazdığına hüküm getirdiler. Hâlbuki tv ekranlarından yansıyanlar ve alternatif medya kanallarından aktarılanlara baktığımızda, hiçte böyle mübalağa edilecek bir şeyin olmadığı görülüyor.
Her şeyden önce, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kadim bir tarihten gelen ve köklü bir devlet geleneğine sahip bir devlettir. Dünkü üçüncü dünya devletleriyle ülkemizi mukayese etmek, sadece cehalet değil safdilliktir de. Bu bağlamda, ülkemizin itibarı kendisinin varlığından gelmektedir. ABD Başkanı Trump’ın Sayın Erdoğan ile baş başa görüşmesi ne bize itibar katar ne de bizden bir şeyler alır. Esasında, bizden bir şey götürüp götürmediği tartışmalı. Trump’ın kendince sahip olduğu üslubu ve takındığı tavırlar daha çok devlet adamlığından tacir kimliğine oturmakta. Bu son görüşmede de küstahça yorumlarda bulunması ve bunun karşılığının verilememesi… Bizleri Türk Milleti olarak “aciz” göstermekte.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın şu sözlerine ne demek gerekir:
“Erdoğan 71 yaşında. Türkiye’de bir demokrasi var ama otoriter gibi… Başkan Trump dâhice bir şekilde çözüm olarak ona meşruiyet vermeliyim, dedi. Şuan bu oluyor. Bence bunun sonucunda büyük değişiklikler göreceksiniz.”
Bu da ayrıca bir had bilmemektir.
Türkiye Devleti’nin “meşruiyet” kaynağı bellidir. Her şeyden önce Türkiye, “Hukuk Devleti”dir. Bu bağlamda bu ülke gücünü Türk Milletinden almaktadır. Bu gücü de meclis vasıtasıyla kullanmaktadır.
****
Bazen diyoruz ya Türkiye ne zaman “normalleşecek” diye…
İşte “algılar” ile oynanmadığı zaman. Bu bağlamda şunu belirtmek gerekiyor, son yerel seçimlerde büyük bir başarı kazanan CHP’nin yükselişi, iktidar odağında bir tedirginliğe sebep oldu. Bunu yadsımanın bir anlamı yok. Son zamanlarda Türkiye’deki “gerçek gündem”, CHP üzerinden sürdürülen operasyonlar aracılığıyla perdelenmekte. İşte bu bağlamda CHP’nin güçlü olduğu yerlerdeki belediyeler üzerinden soruşturma ve kovuşturmalar “açtırılarak”, muhalefet sindirilmeye çabalanıyor. Ve ülkede “hukuk devleti” var diyorlar.
Zamanında dış mihrak olan ülkeler işte böyle birden sıkı fıkı dost oluveriyorlar. F-35 ve F-16 uçak projelerinde yaşanan sorunlardan sonra güya ABD ile ilişkiler askıya alınıyormuş “havası” oluşturuluyor, akabinde siyaset kurumu içinde sıkışıklık yaşanınca birden “dostum Trump” insanların akıllarına geliyor. Basından okuduğumuz kadarıyla bu son görüşmede birden fazla alanda ticarî antlaşmalar yapılmış. Ve bu bağlamda bu antlaşmalardan kazançlı çıkan ABD gibi. Boeing uçak alımının yapılacağı, gümrük vergilerinde kolaylık sağlanacağı bildiğimiz başlıklardan. Yine, sanırım, sıradan yurttaşların bu görüşmelerden ne çıktığının ayrıntısını bilmediği konular da vardır.
Bu ticari antlaşmalarda…
Çıkarılacak ağır faturalar yine necip milletimizin sırtına yüklenecek.
Değerli okuyucular…
Söz uçar yazı kalır, denmesinin en güzel tarafı… Yazının bir kayıt olmasıdır. Bundan seneler sonra bu tutulan kayıtlar sonraki nesiller tarafından okunabilecek. Şimdi sizce, 2025 yılında emeklisinin ve ücretli çalışanının hâli “perişan” iken…
Emekliye, asgari ücretliye “insanca yaşamı” fazla görenler, söz konusu iktidarın devamı olunca… Hükümet olarak Türk Milleti adına “tavizler” verebilmekteler. Bu ABD’li yöneticiler de pespayece ülkemizden tavizler kopardıklarını ağızlarını gevşeterek dillendirmekteler.
Türkiye normalleşiyormuş…
Nerede?
Türkiye’de istikrar varmış…
Nerede?