Türkiye’nin en önemli kentlerinden biri olan İzmir, yıllardır hem kültürel kimliğiyle hem de yerel yönetim anlayışıyla öne çıkan bir şehir. Elbette, her şehirde olduğu gibi burada da belediye hizmetlerine dair eksikler, tartışmalar ve hatta sert eleştiriler gündeme gelebilir. Bu çok doğaldır. Çünkü demokrasi, eleştiriyi ve denetimi zorunlu kılar. Halkın yöneticilere “Bunu neden böyle yaptınız?” deme hakkı vardır ve bu hak kutsaldır.
Ancak son zamanlarda bazı eleştirilerin, yalnızca belediye politikalarıyla sınırlı kalmayıp, Cumhuriyetin temel değerlerine yöneldiğine tanık oluyoruz. Özellikle laiklik ilkesinin, belediye hizmetlerindeki aksaklıklarla birlikte anılması ya da küçültücü ifadelerle hedef alınması, eleştirinin sınırlarını aşan bir yaklaşım haline gelmiş durumda.
Şunu unutmamak gerekir: Laiklik, herhangi bir belediye başkanının veya partinin gündemine bağlı bir kavram değildir. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel harcıdır. Sadece din ve devlet işlerinin ayrılmasını değil, aynı zamanda inanç özgürlüğünü, eşit yurttaşlığı ve toplumsal barışı da güvence altına alır.
Bir belediyeyi eleştirmek istersiniz, eleştirin. Hizmet yetersiz diyebilirsiniz, ulaşım aksıyor diyebilirsiniz, bütçe yönetimi yanlış diyebilirsiniz… Ama laiklik gibi evrensel ve anayasal bir değeri “çöp” gibi ifadelerle aşağılamak, bir fikri savunmak değil, toplumsal değerlere zarar vermektir.
İzmir, laikliğin Türkiye’deki sembol şehirlerinden biridir. Bu, sadece bir ideolojik duruş değil, aynı zamanda kültürel bir mirastır. Bu mirası yok saymak ya da karalamak, aslında hepimize zarar verir.
Demokratik eleştirilerimizi yapalım, yapmalıyız da. Ama eleştirirken ortak değerlerimize sahip çıkmayı unutmayalım