Haziran 2025’te yayımlanan hayvancılık istatistikleri, Türkiye’nin tarımsal üretiminde kilit rol oynayan bu sektörün mevcut durumunu ve geleceğini anlamak açısından önemli ipuçları sunuyor. Rakamlar ilk bakışta umut verici bir tablo çiziyor: büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığında genel bir artış var. Ancak rakamların arkasındaki dinamikleri anlamak, geleceğe dair risk ve fırsatları değerlendirmek, Türkiye’nin hayvancılık politikalarında nasıl bir yol izlemesi gerektiğini de ortaya koyuyor.
Büyükbaş Hayvancılıkta İstikrarlı Ama Sınırlı Bir Büyüme
2025 yılı haziran ayı itibarıyla büyükbaş hayvan sayısı 17 milyon 189 bin baş oldu. Sığır sayısı %1,2 artışla 17 milyon 30 bine yükselirken, manda sayısı %2,3 azalarak 158 bine geriledi. Bu tablo, Türkiye’de süt ve kırmızı et üretiminin temelini oluşturan sığır yetiştiriciliğinin istikrarlı biçimde büyüdüğünü, ancak manda yetiştiriciliğinin giderek geri plana düştüğünü gösteriyor.
Mandanın azalması, aslında geleneksel üretim kültürümüz açısından düşündürücü. Çünkü manda sütü, yoğurdu ve kaymağı gibi ürünler hem kültürel değer taşıyor hem de yüksek katma değer yaratıyor. Bu nedenle, mandacılığın desteklenmesi sadece ekonomik değil kültürel bir gereklilik olarak da görülmeli.
Küçükbaş Hayvancılıkta Güçlü Bir Yükseliş
Türkiye’de küçükbaş hayvan varlığı ise büyükbaşın önüne geçmiş durumda. Haziran 2025’te küçükbaş sayısı 58 milyon 206 bine ulaştı. Koyun sayısında %6,7’lik artışla 47 milyon 15 bine, keçi sayısında %3,4’lük artışla 11 milyon 191 bine yükseliş kaydedildi.
Bu artış, Türkiye’nin coğrafi ve iklimsel özellikleriyle de uyumlu. Anadolu’nun geniş meraları, dağlık bölgeleri ve kurak alanları küçükbaş hayvancılık için daha uygun. Özellikle koyunculuk hem et hem süt üretimi açısından hızla büyüyen bir potansiyel ortaya koyuyor. Türkiye’nin kırmızı et ihtiyacının önemli kısmının küçükbaş kaynaklı olması, önümüzdeki yıllarda da bu eğilimin devam edebileceğini gösteriyor.
Hayvancılığın Stratejik Önemi
Hayvancılık sadece bir üretim faaliyeti değil; stratejik bir sektör. Çünkü:
Gıda güvenliği: Hayvansal protein, sağlıklı beslenmenin vazgeçilmez bir parçası.
Ekonomi ve istihdam: Hayvancılık, kırsalda yaşayan milyonlarca insan için geçim kaynağı.
Yan sanayiler: Yem, deri, ilaç ve lojistik sektörlerini besleyen bir yapı.
Dış ticaret: Doğru planlama ile Türkiye, bölgesinde önemli bir ihracatçı olabilir.
Özellikle küresel gıda fiyatlarının arttığı bir dönemde, hayvancılık sektörünün güçlenmesi Türkiye’nin bağımsızlığı açısından da kritik önemde.
Sektörün Önündeki Zorluklar
Her ne kadar sayılar olumlu görünse de sektörün karşı karşıya olduğu ciddi yapısal sorunlar var:
Yem maliyetleri: Hayvancılıkta maliyetin yaklaşık %70’i yemden kaynaklanıyor. Türkiye’nin yem hammaddesinde dışa bağımlı olması, üreticiyi uluslararası fiyat dalgalanmalarına karşı savunmasız bırakıyor.
Küçük ölçekli işletmeler: İşletmelerin büyük kısmı aile bazlı. Bu yapı, modernleşme ve verimlilikte sınırlı kalınmasına yol açıyor.
İthalat politikaları: Et veya canlı hayvan ithalatı kısa vadede fiyatları dengeleyebilir, ancak uzun vadede yerli üreticinin motivasyonunu kırıyor.
İklim değişikliği: Kuraklık, yem bitkilerinin verimini düşürüyor ve su kaynaklarını daraltıyor. Bu, doğrudan üretim kapasitesini etkiliyor.
Kırsaldan göç ve genç nüfusun ilgisizliği: Hayvancılığı sürdüren nüfus giderek yaşlanıyor. Gençlerin sektöre ilgisizliği, gelecekte üretim kapasitesinin azalmasına yol açabilir.
Gelecek İçin Yol Haritası
Türkiye’nin hayvancılıktaki potansiyelini açığa çıkarabilmesi için uzun vadeli, sürdürülebilir bir stratejiye ihtiyacı var. Bu kapsamda atılabilecek adımlar şöyle sıralanabilir:
Yem üretiminin yerlileştirilmesi: Yem hammaddelerinde dışa bağımlılığı azaltacak projeler, üreticiyi rahatlatır.
Kooperatifleşme ve ölçek ekonomisi: Küçük aile işletmeleri, birlikler ve kooperatifler aracılığıyla güçlendirilirse, modern tekniklere erişimleri kolaylaşır.
Genetik ıslah ve verimlilik: Daha az hayvanla daha çok verim alınması hem maliyetleri düşürür hem de çevresel yükü azaltır.
Genç nüfusa teşvikler: Hayvancılığı cazip hale getirmek için genç çiftçilere özel kredi ve teknoloji destekleri verilmelidir.
İklim dostu üretim: Atık geri dönüşümü, su tasarrufu ve yenilenebilir enerji kullanımı gibi yöntemler, sektörü daha sürdürülebilir kılar.
İhracat odaklı strateji: Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, Türkiye için güçlü bir pazar olabilir. Ancak bunun için kalite standartlarının yükseltilmesi ve markalaşma şarttır.
Sonuç: Umutlu Ama Ciddi Sorumluluk Gerektiren Bir Tablo
Haziran 2025 verileri, Türkiye’de hayvancılığın genel olarak büyüme eğiliminde olduğunu gösteriyor. Küçükbaş hayvancılık özellikle öne çıkarken, büyükbaşta daha sınırlı bir artış söz konusu. Ancak sürdürülebilir bir geleceğin inşası için bu sayısal artış tek başına yeterli değil. Yapısal sorunların çözülmesi, üreticinin desteklenmesi ve uzun vadeli bir vizyonun ortaya konması gerekiyor.
Türkiye’nin geleceği, kırsalda alınacak doğru kararlarla şekillenecek. Eğer bugün doğru yatırımlar yapılır, üretici güçlendirilir ve genç kuşaklar hayvancılığa kazandırılırsa, Türkiye sadece kendi ihtiyacını karşılamakla kalmaz, bölgesinde de güçlü bir hayvansal üretim merkezi haline gelir. Rakamlar umut verici, ama asıl önemli olan bu rakamları doğru politikalarla kalıcı bir başarıya dönüştürebilmek.
