Türkiye’deki sıkıntı, cumhuriyet rejiminin “demokrasi kültürüyle” taçlanamamasıdır.
Demokratikleşme bir türlü üstesinden gelemediğimiz engel. Yaklaşıyoruz, yaklaşıyoruz ama bir türlü engelin üzerinden atlayamıyoruz.
CUMHURİYETİMİZ, türlü “karşı devrim” diye addedeceğimiz saldırılara ve kalkışmalara rağmen, hâlen dimdik gurur abidesi misali ayakta durmaktadır.
Ama öte yandan…
Cumhuriyetimizi gerçek mânâda demokrasi anlayışıyla bütünleyemiyoruz.
Neden?
Kanımca, ne siyasetçilerin ne de siyaset kurumunun böyle bir derdi var. Şöyle ki açıklamalara bakarsanız, siyasetçilerin “hangimiz daha demokratız” yarışına giriştiklerini görürsünüz.
Tabii ki bu durum… Siyaset pratiği açısından…
Yazılan ve görülenler gibi değil.
Parti içi demokrasi yok…
Defalarca seçim meydanlarında dillendirilmesine rağmen, seçim beyannamelerine yazmalarına rağmen…
Ne “Seçim Yasası”… Ne de “Siyasi Partiler Yasası” değiştirilmek için masaya getirildi. Sadece ağızlarda sakız gibi çiğnendi.
Neden? Bunlar önemli… Çünkü… Bu, biz bize benzeriz kanunları, demokratikleşme yolunda büyük çakıl taşlarından…
Bu yasaların varlığı;
Parti içi demokrasiyi, farklılıkları ve çoksesliliği boğmakta. İşte bu minvalde demokratikleşme adımları atılamayınca “tek adama” dayalı yönetim modelleri güçlenip dallanıp budaklanıyor:
Tavandan tabana yayılan, çoksesliliği ve farklılıkları yok sayan, kendine karşı eleştirel yaklaşımları düşmanlık sayan bir zihniyet tecessüm ediyor.