Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan ama hayata geçirilmeyen konulardan biri de bölgesel asgari ücret uygulamasıdır. Şu an ülkemizde tüm illerde ve sektörlerde tek tip asgari ücret uygulanıyor. Ancak gelişmiş ülkelerin bir kısmında bu model farklılaşıyor; şehirler, bölgeler ya da sektörler bazında asgari ücret düzeyleri değişebiliyor. Türkiye’de bu sistemin uygulanıp uygulanamayacağı, işgücü piyasaları, yatırım politikaları ve sosyal dengeler açısından önemli soruları gündeme getiriyor.
Tek Tip Asgari Ücretin Avantajları ve Sınırları
Türkiye’de halihazırda yürürlükte olan tek tip asgari ücret modeli, devletin gelir dağılımında eşitlikçi bir yaklaşım benimsemesinden kaynaklanıyor. Ülkenin doğusundan batısına, büyükşehirden kırsal bölgelere kadar herkes aynı asgari ücret seviyesinden yararlanıyor. Bu, özellikle gelir dağılımında ciddi eşitsizliklerin bulunduğu bir ülkede sosyal adalet açısından önemli bir güvence.
Ancak bu modelin bazı ekonomik sınırları da var. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde yaşam maliyeti çok daha yüksek iken, kırsal bölgelerde aynı maaş görece daha yüksek bir alım gücü sağlıyor. Yani, tek tip asgari ücret bazı bölgelerde yetersiz, bazı bölgelerde ise işverene ek maliyet yükleyen bir unsur haline gelebiliyor.
Örneğin; İstanbul’da kiralar, ulaşım giderleri ve temel tüketim kalemleri düşünüldüğünde asgari ücretli bir çalışanın yaşamını idame ettirmesi oldukça zor. Buna karşın Doğu Anadolu veya İç Anadolu’nun küçük şehirlerinde aynı ücret, görece daha rahat bir yaşam imkânı tanıyabiliyor. Bu farklar, tek tip ücret sisteminin sorgulanmasına yol açıyor.
Bölgesel Asgari Ücret Nedir?
Bölgesel asgari ücret, her şehir ya da bölgenin kendi ekonomik koşullarına göre belirlenen bir taban ücret sistemidir.
Bu modelde ücretler, üç ana kritere göre farklılaştırılabiliyor:
Yaşam maliyetleri (kira, gıda, ulaşım vb.),
İşgücü arzı ve talebi,
Bölgesel kalkınma hedefleri.
Dünyada bu modele benzer uygulamalara rastlamak mümkün. Örneğin; Çin’in bazı eyaletlerinde asgari ücret düzeyleri farklılık gösteriyor. ABD’de de federal asgari ücret bulunmakla birlikte eyaletler ve hatta bazı şehirler kendi daha yüksek taban ücretlerini belirleyebiliyor. Bu sayede yüksek maliyetli bölgelerde çalışanların yaşam standartları korunurken, düşük maliyetli bölgelerde işverenlerin rekabet gücü artırılabiliyor.
Türkiye İçin Olası Etkiler
Türkiye’de bölgesel asgari ücret uygulamasına geçilmesi halinde, bunun hem avantajları hem de riskleri söz konusu olacaktır.
Avantajlar:
Büyükşehirlerde yaşam koşulları iyileşebilir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi kentlerde çalışanlar daha yüksek taban ücret alarak kira ve gıda gibi temel giderlerini daha rahat karşılayabilir.
İstihdamı artırıcı etki yaratabilir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu gibi ekonomik olarak daha kırılgan bölgelerde daha düşük asgari ücret uygulaması, işverenlerin daha fazla işçi istihdam etmesini teşvik edebilir.
Yatırımların yönü değişebilir. İşgücü maliyetlerinin bölgesel farklılık göstermesi, sanayicileri ve yatırımcıları daha düşük maliyetli bölgelere yönlendirebilir. Bu da bölgesel kalkınmayı hızlandırabilir.
Riskler:
Gelir adaletsizliği artabilir. Aynı işi yapan bir işçinin farklı şehirlerde farklı ücret alması, sosyal adalet açısından tartışmalara yol açabilir.
Göç dalgaları tetiklenebilir. Daha yüksek asgari ücretin uygulandığı şehirler, özellikle genç işgücünü kendine çekebilir. Bu durum büyükşehirlerde nüfus baskısını artırırken, küçük şehirlerde işgücü kaybına yol açabilir.
Sosyal huzursuzluk riski oluşabilir. Bölgesel ücret farklılıkları, özellikle zaten gelir adaletsizliğinin yüksek olduğu Türkiye’de yeni toplumsal gerilimlere kapı aralayabilir.
Siyaset ve Sendikaların Tutumu
Türkiye’de bölgesel asgari ücret tartışmaları zaman zaman gündeme gelse de hem hükümet hem de sendikalar bu konuda temkinli davranıyor. İşçi sendikaları, bu modelin çalışan aleyhine sonuçlar doğurabileceğini ve “ucuz işgücü bölgeleri” yaratabileceğini savunuyor.
Buna karşılık bazı işveren birlikleri ise özellikle sanayi yatırımlarını Anadolu’ya kaydırmak için bu sistemin cazip bir teşvik olabileceğini dile getiriyor. Devletin bu konuda adım atması halinde, dengeli bir uygulama modeli geliştirmesi ve bölgesel farklılıkları sosyal devlet anlayışıyla dengelemesi büyük önem taşıyor.
Sonuç: Uygulanabilir mi?
Türkiye’de bölgesel asgari ücretin uygulanabilirliği, ekonomideki mevcut tabloya ve siyasal tercihlere bağlı. Bir yandan bölgesel kalkınmayı hızlandırma potansiyeli barındırırken, diğer yandan gelir adaletsizliğini derinleştirme riski mevcut.
Dolayısıyla bu tartışmada asıl kritik nokta, **“denge” **dir. Eğer devlet, bölgesel farklılıkları göz önünde bulundurarak aynı zamanda sosyal yardımlar, vergi düzenlemeleri ve teşvik paketleriyle sistemi desteklerse, bölgesel asgari ücret modeli Türkiye için bir çözüm olabilir. Ancak aksi halde, toplumda yeni kırılmalar yaratma ihtimali de oldukça yüksek görünüyor.
Bölgesel asgari ücret tartışması, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin ekonomik gelişmişlik farklarını kapatma mücadelesinde önemli bir gündem maddesi olmaya devam edecek.