Genel seçimin-cumhurbaşkanlığı seçiminin- stresini atlatan millet ve kamuoyu şimdi de ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ittifaklar seçimi alabilmek için “rasyonaliteden” saparak bin bir vaatlerde bulundular.
Özellikle…
İktidar cephesi kamu kaynaklarını ellerinde bulundurmanın avantajını iyi kullanarak, seçmenin aklını çelebilmek adına tüm “popülist” işlem ve söylemlere ön ayak oldu.
Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntılar ne kadar daha bu minvalde sürecek, tüm kamuoyunun dikkati buraya kilitlenmiş vaziyette. Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntılardan dem vurarak, ülkemizi Avrupa ülkeleriyle kıyaslama hastalığımız devam etmekte.
Türkiye’de yaşanan sıkıntılar ekonominin yapısallığından neşet etmekte ve bu sorunların kökünden çözülmesi için de gerekli adımlar kararlılıkla atılamamakta.
Hem emekliye hem de asgari ücretliyle memurlara verilen zamlar, muhatabı kitlelerde memnuniyete vesile olamadı. Bu ekonomik sıkıntı nazarında artık belirginleşen husus yoksulluğun gitgide derinleşmesi.
Palyatif önlemlerle geniş kitleler bir süreliğine teskin ediliyor ama ya sonra ne olacak?
Yine bildik arayışlar başladı…
Finansman bulma derdi.
Körfez ülkelerine çıkarma yapıldı… Yapıldı yapılmasına da buradan gelecek kaynak, doğrudan mı dolaylı mı olacak?
Yanisi parayı bastırarak, hazır konuşlu devlet yatırımları satın mı alınacak yoksa, sıfırdan en baştan tesisler mi inşa edilecek?
Kamuoyunda ağırlıklı kanaat:
Arapların parayı vererek, hazır işleyen yerleri alması.
Öte yandan bu gelişmelere yönelik şeffaflık da yok. Böyle olunca para gelecek, açılan delikler yamanacak, ya sonra?