İNSAN…
Yaş aldıkça bazı şeylerin değerini anlamaya başlıyor.
Gerçekten de bu cümle doğru.
Şu bir haftadır yaşamlarımız içinde deneyimlediklerimiz ve şahit olmak zorunda bırakıldıklarımız…
İNSAN HAYATININ…
Ve… Bizatihi yaşamın kendisinin “biricikliğini”…
Doğruluyor ve olumluyor.
Yaşam, neden-sonuç ve birbirinin karşıtlıkları (zıtlıkları) üzerinden hükmünü sürdürüyor.
YAŞAMAK…
Ölüm muvacehesinde(bir durum karşısında) insan dimağında berraklık kazanıyor.
İnsanın, her ân yaşamın içinde diri ve dingin olması ama belleğinden “ölüm gerçeğini” çıkarmadan, mutluluk ve saadet içinde yaşam sürdürmesi…
Gerçekten de insan, bireysel olarak da toplumsal olarak da dönem dönem zafiyetlere ve atalet hâllerine düşüyor/düşmüştür de.
Hâlbuki, zaman, sen ne yaparsan yap hükmünü kesiyor: Olabileceklerin ve yaşanabileceklerin önüne geçmek ve ket vurabilmek, ne mümkün!
İnsan zihni nedendir bilemiyorum, “modern yaşam tarzının” bir aldatmacası mıdır?
Değiştiremeyeceği…
Kontrol edemeyeceği…
Yeniden başa saramayacağı…
Hususlar…
Ve… Tecrübe ettiği eylemler noktasında…
İNSANI bitimsizce negatif ve olumsuz hisler âlemine sürüklüyor.
*****
Yaşamlarımız içinde, evet, yer yer sıkıntılara gark oluyoruz, zaman zaman müşkül durumlar içinde çaresizlikler deryasında debelenip duruyoruz… Sonra sonra…
Sakin bir kafayla stres ve kaygı hâlinden çıkıp uzaklaştığımızda, dingin bir limanda tefekkür âlemine daldığımızda…
Saatlerce…
Haftalarca kendimizi heder ettiğimiz “gerçekliğin”, aslında öyle olmadığını anlayıveriyoruz.
MUTLULUK… HUZUR… BAŞARI… KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME…
Gibi duyguların, esasında insanın yaşama bakış açısıyla ve yaşama yüklediği anlam skalasıyla yakından ilintili olduğunu görürsünüz, eğer kalp gözüyle bakabilmeyi becerebilirseniz.
Modern yaşam tarzından söz ettim ya…
Doğal olarak bu yaşamın insan prototipi de “modern birey/insan” oluyor.
Özellikle, SANAYİ DEVRİMİNİN bir uzantısı olan kapitalist üretim sistemi ve onun ekonomik koşullanması olan aşırı rekabet ve çok daha fazlasını kazanma hırsı…
Modern toplumların modern bireyini, ağır bir stres yükünün altında “varlık” ve “anlam” arayışı içinde hezeyanlara sürüklemekte.
Gerçekten de… YAŞAM(AK) çok güzel. Her gün yeni bir güne “merhaba” diyebilmek, çok büyük bir ayrıcalık.
Yitip giden insanlara bakınca, daha yaşamının “baharında” diyebileceğimiz insanlarımızın, bir daha yeni güne uyanma “ayrıcalığına” nail olamayacaklarını duyumsayınca…
YAŞAMIN ve iyi de olsa zorluklar ile de olsa sahip olunan hayat rutinin değerini anlıyorsunuz.
Gadre uğramış modern insanın yılgınlık, yorgunluk, çaresizlik, umutsuzluk/ümitsizlik çamurunda debelenmeden, son nefesini vereceği vakti zamana dek huzur içinde varlığını sürdürmesinin püf noktası nedir, diye sorulsa…
DÜŞSE DE DURAKSASA DA YAŞAM İLE OLAN İRTİBATINI askıya alsa da…
“Silkinip”, ân içinde kalarak, haddini bilerek, “menziline” kararlılıkla ve emin adımlarla devam edebilmesidir, diyebilirim.