Ekonomi büyüyormuş. Rakamlar parıldıyormuş. Dünya Türkiye’ye hayranmış. Peki, sokaktaki vatandaş niye hissetmiyor bu masalsı büyümeyi? Çünkü büyüme dediğiniz şey, yeni bir üretim modeli, sanayi hamlesi, inovasyon patlaması değil; tamamen makyajlı bir vitrin. Gerçeklerin üstünü örten, kâğıt üzerinde şişirilmiş, hormonlu bir tablo.
Ekonomi büyüyor ama nasıl büyüyor? Enflasyonu patlatmışsınız, faizi bir elinizle bastırıyor diğer elinizle yükseltiyorsunuz, iş dünyasını krediye ulaşamaz hale getirmişsiniz. Sonuç? Koca koca şirketler iflas ediyor. Üstelik bunlar, “zombi şirket” diye tabir edilen, ölmüş ama gömülmemiş firmalar değil. Tam aksine, ayakta kalma kapasitesi olan, üretim yapan, istihdam sağlayan firmalar mezara sürükleniyor.
Ama ne gam! TÜİK tablolarında büyüme var ya, önemli olan o. Halk cebine bakmasa da olur, sanayici kepenk indirse de olur, yeter ki hükümet raporlarda “Türkiye büyüyor” desin. Çünkü bu büyüme bir siyasi propaganda aracıdır.
İflasların Gölgesinde Büyüme
Bugün sokaktaki iş insanına sorun, “işler nasıl?” deyin. Cevap hep aynı: “Borçla dönüyoruz, çekler dönüyor, piyasada para yok.” Bir ülkenin gerçek büyümesi, fabrikalarında, atölyelerinde, çarşı-pazarında hissedilir. Bizde ise hissedilen tek şey borç yükü, iflas dalgası ve çaresizlik.
Üretici finansmana ulaşamıyor. Vergi dairesi sürekli ensesinde. Enerji fiyatları sabit gider olmaktan çıkıp şirketin belini büken bir yük haline gelmiş. Buna rağmen “rekor kırıyoruz” masalı anlatılıyor.
İhracatın Sahte Parıltısı
Hükümetin en sevdiği nakarat: “İhracatta rekor kırdık.” Güzel de, nasıl kırdık? Bugün ihracatçı, iç piyasadaki daralmadan kaçıp dışarıya sarılıyor. Fiyat kırıyor, kâr marjından vazgeçiyor, bazı durumlarda zararına satış yapıyor. Yani ihracat rakamı artıyor ama şirketin kasası boşalıyor.
Böyle bir ihracat artışı başarı değil, çaresizlikten doğan bir yönelim. İhracatın niteliği düşük, katma değeri az, sürdürülebilirliği belirsiz. Bunun adı sağlıklı büyüme değil, rakamlara oje sürmek.
Vatandaş Niye Hissetmiyor?
Çünkü vatandaşın mutfağı yanıyor. Büyüme dediğiniz şey, eğer maaşa, alım gücüne, yaşam standardına yansımıyorsa, o büyüme hayalidir. Bugün halkın büyümeden anladığı tek şey zam, fahiş fiyat, geçim sıkıntısı. Koca koca laflar ediliyor ama halkın cebine bir kuruş yansımıyor.
Bir ekonomi, vatandaşına refah sağlamıyorsa, o büyüme çürümeye başlamış demektir. Bugün Türkiye’de olan tam da budur: Rakamlarla büyüme, halkla küçülme.
Çürük Temelli Bir Büyüme
Türkiye’nin büyümesi, beton ekonomisine, borca ve günü kurtarmaya yaslanıyor. Stratejik bir üretim vizyonu yok. Katma değeri yüksek teknoloji yatırımı yok. Bilim, Ar-Ge, eğitim yok. Ama “büyüyoruz.”
Bu büyüme değil, ülkeyi vitrine koymak için şişirilmiş bir balondur. O balonun patlaması an meselesidir.
Eğer bu ülke gerçek bir büyüme istiyorsa, önce halkın cüzdanında, üreticinin kasasında, çiftçinin tarlasında hissedilen bir refah yaratmalıdır. Aksi halde, bugün “büyüyoruz” diye övünenler yarın iflasların enkazı altında kalacaklardır.