2035’e Koşan Türk Devletleri: Potansiyel Mi, Kaybedilen Fırsat Mı?
Potansiyel Mi, Kaybedilen Fırsat Mı?
Türk devletleri coğrafyası, tarih boyunca kültürel bağlarla örülmüş bir mozaik. Türkiye’den Azerbaycan’a, Kazakistan’dan Özbekistan’a ve Kırgızistan’a uzanan bu geniş alan, petrolü, gazı, tarımı ve genç nüfusu ile dev bir ekonomik potansiyel taşıyor. Ancak bugün hâlâ bu potansiyelin büyük kısmı harekete geçirilebilmiş değil. 2035’te hayal edilen ekonomik güç olma fırsatı, atılacak doğru adımlar ve kararlı stratejilerle mümkün olabilir. Peki, neden hâlâ potansiyelimizi gerçekleştiremiyoruz? Gümrüklerdeki karmaşa, yavaş lojistik zincirleri, yatırım eksiklikleri ve koordinasyon sorunları, Türk devletleri arasındaki işbirliğini hâlâ sınırlıyor.
Ticaret Hacmi: Potansiyelin Çok Altında
Bugün, Türk devletleri arasındaki ticaret hacmi, bölgenin sahip olduğu imkanların yanında oldukça sınırlı. Mevcut verilere göre, Türk devletleri arasındaki ticaret, toplam ticaret içindeki payının %10’un altında seyrediyor. Bu durum, ekonomik kırılganlığı artırıyor ve bölge ülkelerinin dünya piyasasında etkin rol almasını engelliyor. Örneğin, Türkiye’nin ihracatının %50’den fazlası hâlâ Avrupa Birliği ülkelerine yönelmiş durumda; Türk devletleri ile olan ticaret ise toplam ihracatın sadece %5-6’sını oluşturuyor.
Sorun sadece hacim değil, çeşitlilikte de yaşanıyor. İhracatın büyük kısmı hâlâ düşük katma değerli ürünlerden oluşuyor. Yüksek teknoloji, yazılım, makine ve ileri üretim alanlarında ortak üretim ve ihracat projeleri neredeyse yok denecek kadar az. Bu durum, ekonomik kırılganlığı artırıyor ve bölgenin küresel rekabette daha az etkili olmasına neden oluyor.
Altyapı ve Lojistik: Kırılgan Zincirler
Orta Asya’dan Türkiye’ye uzanan kara ve demir yolları hâlâ yeterince hızlı ve güvenli değil. Gümrüklerdeki karmaşa ve bürokratik engeller, ihracatçıların maliyetlerini artırıyor ve teslim sürelerini uzatıyor. Örneğin, Kazakistan’dan Türkiye’ye taşınan bir yük, lojistik gecikmeler nedeniyle normal süresinin iki katını bulabiliyor.
Altyapı entegrasyonu, yalnızca ekonomik verimlilik sağlamıyor; aynı zamanda bölgesel güvenlik ve stratejik dayanıklılığı da güçlendiriyor. Lojistik ve ulaştırma projeleri, sadece ürün taşımacılığı değil, enerji ve hammadde akışını da hızlandıracak, bölgeyi küresel ekonomide daha güvenilir bir partner hâline getirecektir.
Yatırım ve Finans: Ortak Vizyon Eksikliği
Yatırım ve finans alanında durum benzer şekilde sorunlu. Ortak yatırım fonları ve bölgesel finans kuruluşlarının güçlendirilmesi hâlâ bir vizyon olarak duruyor. KOBİ’lerin ve girişimcilerin uluslararası pazarlara açılması, finansman ve işbirliği ile mümkün.
Dijital ödeme sistemleri ve bölgesel finans altyapısı olmadan ekonomik entegrasyon tam olarak sağlanamaz. Türk devletleri arasında ortak yatırım stratejileri oluşturulmazsa, büyüme ve kalkınma projeleri hâlâ parçalı ve etkisiz kalacaktır. Örneğin, Azerbaycan ve Kazakistan arasındaki enerji ve lojistik yatırımları, koordinasyon eksikliği nedeniyle beklenen ekonomik sinerjiyi yaratamıyor.
Enerji ve Teknoloji: Büyük Fırsat, Büyük Açık
Bölge, petrol, doğal gaz ve yenilenebilir enerji kaynakları açısından zengin. Ancak ortak üretim ve dağıtım stratejileri hâlâ yetersiz. Türkiye, Azerbaycan ve Kırgızistan enerji alanında sınırlı sayıda işbirliği projelerine sahip olsa da, bu projeler bölgesel potansiyelin sadece küçük bir kısmını kapsıyor.
Dijital ekonomi ve teknoloji yatırımları, genç nüfusun potansiyelini harekete geçirebilir. AR-GE merkezleri ve ortak teknoloji parkları, inovasyonu destekleyebilir, üretim süreçlerini hızlandırabilir ve ihracat kapasitesini artırabilir. Ortak yazılım projeleri, veri altyapıları ve yenilikçi finans çözümleri ile Türk devletleri, teknoloji alanında da küresel rekabette söz sahibi olabilir.
Eğitim ve Kültürel Entegrasyon: Görünmeyen Güç
Ekonomik işbirliğinin en kritik unsuru eğitim ve kültürel entegrasyon. Ortak üniversite programları, araştırma projeleri ve öğrenci değişim programları, insan kaynağı kalitesini yükseltir. Kaliteli iş gücü, teknolojiyi ve ticareti sürdürülebilir kılar, bölgesel dayanıklılığı artırır.
Örneğin, Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan’daki ortak üniversite projeleri, girişimcilik ve teknoloji alanında gençleri eğiterek geleceğin iş gücünü şekillendirebilir. İnsan kaynağı kalitesindeki artış, doğrudan ekonomik büyümeyi ve bölgesel entegrasyonu destekleyecektir.
2035 Vizyonu: Cesur ve Kararlı Adımlar
2035 vizyonu, sadece rakam ve hedeflerle sınırlı olamaz; somut projeler ve stratejik planlama gerektirir. Türk devletleri, altyapıdan lojistiğe, yatırımdan teknolojiye kadar tüm alanlarda ortak politikalar oluşturmalı. Enerji kaynakları, lojistik hatlar ve finansal işbirliği alanında kararlı adımlar atılmazsa, potansiyel, tarih sahnesinde yalnızca “olması gereken” olarak kalır.
Bu vizyon, bölgesel entegrasyonu güçlendirecek, ekonomik dayanıklılığı artıracak ve küresel pazarda rekabet avantajı yaratacaktır. Bugün atılacak adımlar, yarın Türk devletlerinin sadece bölgesel değil, küresel ekonomik aktör olarak söz sahibi olmasını sağlayacaktır.
Türk devletleri ekonomik işbirliği ile kendi sınırlarını aşabilir ve küresel sahnede güçlü bir aktör hâline gelebilir. Ancak bu, devletlerin vizyonu, iş dünyasının dinamizmi ve akademinin yaratıcı gücü ile mümkün. 2035’te güçlü bir ekonomik blok hayali, bugün atılacak kararlı adımlar sayesinde gerçeğe dönüşebilir. Cesur ve planlı hareket edilmezse, potansiyel hâlâ bir hayal olarak kalacak ve tarih bu fırsatı bir kez daha kaybedenler listesindeki yerimize kaydedecektir.