Zafer Özcivan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Döviz, Faiz ve Enflasyon Dengesi

Döviz, Faiz ve Enflasyon Dengesi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

EKONOMİK DENGENİN ÜÇ AYAĞI

Döviz kuru, faiz oranları ve enflasyon; makroekonomik istikrarın sağlanmasında birbirine sıkı sıkıya bağlı üç temel parametre olarak öne çıkar. Bu üçlü yapı, bir yandan ekonomik büyümenin rotasını çizerken, diğer yandan gelir dağılımını, yatırım kararlarını ve dış ticaret dengelerini doğrudan etkiler. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan, dışa bağımlılığı yüksek ve yapısal kırılganlıklar barındıran ülkelerde bu dengeyi korumak oldukça zordur.

2025 yılının ikinci yarısına girerken Türkiye ekonomisi hâlâ bu üçlü dengeyi kurmakta zorlanmaktadır. Para politikasındaki yön değişiklikleri, döviz piyasalarındaki oynaklık, yüksek seyreden enflasyon oranları ve yatırımcı güveninde dalgalanmalar, Türkiye’nin bu alandaki hassasiyetini açıkça ortaya koymaktadır.

ENFLASYONUN KÖKENLERİ VE SONUÇLARI

Enflasyon, fiyatlar genel düzeyinde sürekli bir artışı ifade eder ve Türkiye ekonomisinin son beş yılındaki en büyük problemi olma özelliğini korumaktadır. Tüketici fiyatları endeksi (TÜFE), Temmuz 2025 itibarıyla yıllık bazda %33,5artış göstermiştir. Bu rakam, gıda, kira ve enerji gibi kalemlerdeki daha yüksek artış oranlarıyla dar gelirli kesimler üzerindeki yükü katbekat artırmıştır.

Enflasyonun yükselmesinde birkaç temel faktör öne çıkmaktadır:

Döviz kurlarındaki yükseliş, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonist baskı yaratmıştır.

Maliyet enflasyonu etkisiyle üreticiler artan girdi maliyetlerini tüketiciye yansıtmış, bu da zincirleme fiyat artışlarına neden olmuştur.

Para arzının genişlemesi, özellikle geçmiş yıllarda uygulanan düşük faiz politikaları ile birleşince talep yönlü enflasyonu körüklemiştir.

Kurumsal güvensizlik ve beklentilerin bozulması, fiyatlama davranışlarını irrasyonel hale getirmiştir.

Enflasyon sadece halkın alım gücünü aşındırmakla kalmıyor; aynı zamanda yatırım kararlarını erteliyor, gelir dağılımını bozuyor ve toplumda ekonomik adaletsizlik hissini derinleştiriyor.

FAİZ POLİTİKASI: ENFLASYONLA MÜCADELEDE ARAÇ MI, ENGEL Mİ?

Merkez Bankası’nın politika faizi hem enflasyonla mücadelede hem de döviz kuru üzerindeki etkileriyle kilit rol oynar. 2023-2024 yıllarında düşük faiz yaklaşımı, enflasyonu baskılamak yerine tetiklediği için eleştirilmişti. Ancak 2024 sonu itibarıyla yön değişikliğine gidilerek faizler kademeli olarak artırıldı. 2025 Ağustos itibarıyla politika faizi %45 düzeyindedir.

Yüksek faiz politikasının birkaç temel amacı vardır:

Enflasyon beklentilerini çıpalamak, yani toplumun geleceğe dair fiyat artışı beklentilerini kontrol altına almak.

Kur istikrarını sağlamak, çünkü yüksek faiz, yabancı yatırımcılar için TL’yi daha cazip hale getirir.

İç talebi sınırlamak, böylece fiyat artışlarını dizginlemek.

Ancak yüksek faizin de maliyetleri vardır. Öncelikle, kredi faizlerinin artması, reel sektörde finansmana erişimi zorlaştırır. Bu da üretimin daralmasına ve işsizlik riskine yol açabilir. Ayrıca yüksek faiz politikası sürdürülebilir değildir; çünkü bütçe üzerindeki faiz yükünü artırır ve kamu maliyesini zorlar.

Dolayısıyla faiz politikası bir denge işidir. Ne çok düşük olmalı ki enflasyonu azdırsın, ne de çok yüksek olmalı ki ekonomik aktiviteyi boğmasın.

DÖVİZ KURU: GÖRÜNENİN ÖTESİNDEKİ ETKİLER

Döviz kuru, özellikle Türkiye gibi ara mal ve enerji ithalatına bağımlı ekonomiler için sadece dış ticaret dengesiyle ilgili değil, aynı zamanda fiyat istikrarı, büyüme ve finansal güven açısından da belirleyicidir.

2025 yılı itibarıyla Türk Lirası’nda ciddi bir değer kaybı yaşanmıştır. Dolar/TL kuru temmuz sonu itibarıyla 40 TL seviyesini geçmiştir. Bu artışın birkaç temel nedeni vardır:

Yüksek enflasyonun reel kuru aşındırması,

Sıcak para girişlerinin sınırlı kalması,

Dış borç ödemeleri ve cari açık baskısı,

Küresel belirsizlikler ve risk primindeki artış.

Kur artışları enflasyonu tetiklediği gibi, dış borç yükünü de artırır. Ayrıca döviz cinsinden borçlanan özel sektörün mali yapısını bozar. Ancak kurun baskılanması da başka sorunlar yaratır. Uzun süre sabit tutulan ya da kamu müdahalesiyle aşağı çekilen döviz kuru, rezerv erimesine neden olabilir ve sürdürülebilirlik sorununu beraberinde getirir.

2025’te döviz kurunda piyasaya bırakılan daha serbest bir denge arayışı gözlenmektedir. Bu yaklaşım kısa vadede zorluklar getirse de uzun vadeli fiyat istikrarı için daha sağlıklı bir zemindir.

SONUÇ: YAPISAL REFORMLARLA DENGELİ BİR EKONOMİ

Türkiye’nin döviz-faiz-enflasyon üçgeninde kalıcı bir denge kurabilmesi için sadece para politikası araçlarını değil, aynı zamanda yapısal reformları da devreye sokması gerekir. Yatırım ortamını iyileştirmek, hukuk sistemini güçlendirmek, mali disiplini korumak ve kurumsal güveni yeniden tesis etmek bu sürecin ayrılmaz parçalarıdır.

Tek başına faiz artışı ya da kuru kontrol altında tutmak, enflasyonu kalıcı olarak düşürmeye yetmez. Kapsamlı bir ekonomik stratejiyle, güven veren ve öngörülebilir bir politika setiyle Türkiye bu zorlu döngüyü kırabilir.

Döviz, faiz ve enflasyon ilişkisi; ekonomi yönetiminin röntgenidir. Dengeli yönetildiğinde ülkeyi kalkındırır; ama bozulduğunda derin yaralar açar. Bu nedenle bu üçgenin hem iç hem de dış dinamikleriyle birlikte, bütüncül bir yaklaşımla ele alınması artık bir tercihten çok zorunluluktur.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar

Zaferozcivan59@gmail.com

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!