Güney Kafkasya bir zamanlar Rus diplomasisinin güvenli limanıydı; öyle bir yer ki, Kremlin’in varlığı olmadan hiçbir kriz tanımlanamazdı, çözümünden söz etmeye bile gerek yoktu. Ancak bugün bu tablo kırılmış durumda ve yerini, Rusya’nın güçlü bir oyun kurucu olmaktan ziyade sinirli bir seyirciye dönüştüğü bir sahne almış.
Ermenistan ile Azerbaycan arasında, Nahçıvan’ı Ermenistan toprakları üzerinden Azerbaycan’ın ana karasına bağlayacak **“TRIPP Koridoru”**nun hayata geçirilmesine ilişkin yeni anlaşma, yalnızca bir yol inşaat projesi değil. Bu koridor, bölgesel güç haritasında sessiz ama derin bir kaymanın sembolü; ki bu kaymanın en büyük kaybedeni Rusya ve İran’dır. Bu bağlamda, İran başlı başına başka bir analizimin konusudur ve yakında yayımlayacağım.
Ukrayna’ya saldırıdan önce Moskova, Güney Kafkasya’da son sözü söyleyen taraftı. Ateşkesler, geçici anlaşmalar ve hatta enerji ile transit güzergâhları, hepsi Kremlin’in onayıyla anlam kazanırdı. Ancak Ukrayna’daki yıpratma savaşı, Rusya’nın tanklarını ve mühimmatını yuttuğu gibi, nüfuz ve arabuluculuk kapasitesini de tüketti. Bir ülkenin tüm siyasi, askeri ve ekonomik gücü tek bir cephede sıkışırsa, diğer cepheler kaçınılmaz olarak kendi haline bırakılır.
Bu boşluk sahipsiz kalmadı. Türkiye, Azerbaycan ile olan etnik ve dil bağlarına ve 2020 Karabağ Savaşı’ndaki doğrudan deneyimine dayanarak, fiilen Kafkasya’daki gelişmelerin kumanda odasına girdi. Avrupa, bir gözü enerji güvenliğinde diğer gözü Rusya’yı dizginlemede olmak üzere, boru hatları ve transit koridorlarına yatırımlarını hızlandırdı. Amerika ise bu fırsatı altın değerinde gördü; aktif diplomasi ve çok taraflı toplantılarla kendini alternatif arabulucu olarak konumlandırdı.
TRIPP Koridoru ve benzeri projeler, birer ulaşım yolu olmaktan öte, Rusya’yı baypas eden yeni “jeopolitik nabız hatları”dır. Bu güzergâhlar, Hazar Denizi’nin enerjisini Rusya topraklarından geçmeden Avrupa’ya ulaştırıyor ve Bakü, Ankara ile Brüksel arasında yeni ekonomik ve güvenlik bağları oluşturuyor.
Öte yandan, Rusya’nın bölgede en eski ve belki de en bağımlı müttefiki olan Ermenistan da mesafe koymaya başladı. Erivan, Rusya’nın bu dönemde güvenliğinin garantörü olmadığını net biçimde görmüş durumda ve Batı’ya doğru köprüler inşa etme çabasında. Bu, Moskova için sembolik bir yenilgi; en yakın müttefiklerini bile elde tutamamanın yenilgisi.
Rusya bugün ne Bakü’yü dizginleme gücüne sahip ne de Erivan’ı cezbetme cazibesine. Bu arada, Azerbaycan ile yaşanan siyasi ve diplomatik gerilimler de aradaki çatlakları daha da derinleştiriyor. Kısacası Moskova artık ne iki tarafa karşı baskı kuracak manivelaya sahip, ne de tarafsız hakem konumuna.
Gerçek şu ki, Ukrayna bataklığı Rusya’nın ayağını çamura saplamış durumda ve Kafkasya’daki her yeni sarsıntı, omuzlarına daha fazla yük bindiriyor. Mevcut süreç devam ederse Kremlin, Güney Kafkasya’da “oyunun tasarımcısı” olmaktan çıkıp “tahtanın kenarındaki bir taş” olmaya razı olmak zorunda kalacak. Ve bu, Kafkasya’yı her zaman “arka bahçesi” olarak gören bir ülke için, mağlubiyetten başka bir anlam taşımıyor.