Anadolu’nun sanayi kentlerine adım attığınızda, fabrika bacalarının dumanı hâlâ tütüyor ama ustaların bakışı eskisi kadar diri değil. Çarklar dönüyor, siparişler geliyor, kamyonlar yükleniyor… Ancak herkesin dilinde aynı cümle var: “Kazandığımız para artık bizi geçindirmiyor.”
Gaziantep’te halı üreticisi, “Avrupa’dan hâlâ sipariş var ama euro kurunu baskıladıkça, rekabet gücümüz düşüyor” diyor. Konya’da tarım makinesi üreten bir firma sahibi, “Demir fiyatı dünya genelinde artıyor, biz ise ihracatta hâlâ sabit kur mantığıyla boğuşuyoruz” diye yakınıyor. Kayseri’de mobilyacı ise “Uzak Doğu’dan gelen rakipler fiyat kırıyor, biz kaliteyle ayakta durmaya çalışıyoruz” sözleriyle tabloyu özetliyor.
Anadolu ihracatçısı, pandemi sonrası küresel ticaretteki dalgalanmalara rağmen üretimden kopmadı. Ama artık sadece üretmek yetmiyor. Enerji maliyetlerinden lojistik fiyatlarına, hammadde temininden finansmana erişime kadar her adımda yeni bir engelle karşılaşılıyor. Hele ki döviz gelirinin TL’ye çevrilip düşük kurdan satılması, “emekle kazanılan değerin” daha yurda girişte erimesi anlamına geliyor.
Bir başka sorun ise pazar çeşitliliği. Türkiye’nin ihracat haritası hâlâ belirli bölgelerde yoğunlaşıyor. Anadolu’da birçok ihracatçı, mevcut müşteriye bağımlı kalmaktan dolayı yeni pazarlara açılmakta zorlanıyor. Dil, kültür, lojistik ve pazarlama ağlarının eksikliği yüzünden Orta Asya, Afrika veya Latin Amerika hâlâ “potansiyel” olarak konuşuluyor, fakat somut adımlar sınırlı kalıyor.
Bu tabloyu izlerken, Anadolu ihracatçısının en çok şunu istediğini fark ediyorsunuz: Öngörülebilirlik. Döviz politikasında, ihracat teşviklerinde, vergi ve gümrük uygulamalarında ani değişiklikler yerine uzun vadeli bir yol haritası. Çünkü ihracatçı, fabrikasında makineyi çalıştırmadan önce bile üç ay, altı ay sonrasını hesap etmek zorunda.
Anadolu’dan dünyaya açılan bu sessiz kahramanlar, yalnızca ülkenin döviz kasasına değil, istihdamına ve üretim gücüne de omuz veriyor. Ancak artık, “çok çalışanın” değil, “akıllı stratejiyle desteklenenin” kazanacağı bir döneme giriyoruz. Eğer karar vericiler Anadolu ihracatçısının bu sessiz çığlığını duymazsa, bacalar tütmeye devam etse de fabrikanın içindeki umut yavaş yavaş sönecek.