Sina Yusefi
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Ermenistan’a Karşı Hukuki Savaşı

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Ermenistan’a Karşı Hukuki Savaşı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

9 Kasım 2020 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında, Rusya Federasyonu’nun arabuluculuğuyla imzalanan ateşkes anlaşmasıyla İkinci Karabağ Savaşı sona ermiş olsa da, Azerbaycan başka bir cephede Ermenistan’a karşı uluslararası hukukla uyumsuz davranışları nedeniyle hukuki baskı ve kovuşturma başlatmıştır. Daimi Tahkim Mahkemesi (PCA) gibi uluslararası kurumlarda gündeme getirilen bu davalar, Azerbaycan’ın çevresel zararlar, insan hakları ihlalleri ve uluslararası sözleşmelerin ihlali bağlamında Ermenistan’ın sorumluluğunu takip etme konusundaki kararlılığını göstermektedir.

Karabağ ihtilafı, kökeni 1980’li yılların sonlarına dayanan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki kapsamlı çatışmalara yol açmıştır. Birinci Karabağ Savaşı (1988–1994), Azerbaycan’ın uluslararası alanda tanınan topraklarının bir kısmının Ermenistan destekli ayrılıkçılar tarafından işgal edilmesiyle sonuçlandı. Bu işgal —Dağlık Karabağ ve çevresindeki yedi bölgeyi kapsayacak şekilde— 800.000’den fazla kişinin yerinden edilmesine ve ciddi çevresel ve insani zararlara neden oldu. 2020’deki İkinci Karabağ Savaşı sonucunda Azerbaycan bu bölgelerin önemli bir kısmını geri alarak 9 Kasım 2020’de ateşkes anlaşmasına imza attı. Ancak Azerbaycan, Ermenistan’ın uluslararası yükümlülükleri ihlal ettiğini belirterek —çevresel ve insan hakları sözleşmeleri dâhil— hukuki süreç başlattı.

Azerbaycan, Ermenistan’a karşı Daimi Tahkim Mahkemesi’nde iki ana dava açmıştır. Bunlardan ilki, 19 Ocak 2023 tarihinde, Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Doğal Yaşam Alanlarının Korunması Sözleşmesi’ne (1979 Bern Sözleşmesi) dayanılarak başlatılmış ve 13 Şubat 2025’te iddia dosyası sunulmuştur. Bu dava, Ermenistan’ın Karabağ’ı 30 yıl boyunca işgal ettiği süre zarfında doğaya verdiği zararları konu edinmektedir. İddialar şunlardır:

  • Ormansızlaştırma ve doğal yaşam alanlarının tahribi: Başlıca Basitçay doğa koruma alanı olmak üzere, meşe ve antepfıstığı gibi değerli ağaçların yasadışı kesimi.
  • Su kaynaklarının kirletilmesi: Yasadışı faaliyetler nedeniyle nehir ve içme suyu kaynaklarının tahribatı.
  • Yasadışı maden işletmeciliği: Ekosisteme zarar veren izinsiz madencilik faaliyetleri.

Azerbaycan bu eylemlerin, özellikle Bern Sözleşmesi’nin 6. maddesine aykırı olduğunu savunmaktadır. Bu dava, söz konusu sözleşme kapsamında açılan ilk devletlerarası çevre davası olup, benzer çevresel uyuşmazlıklar için emsal teşkil edebilir.

Kasım 2024’te Azerbaycan, PCA’da ikinci bir dava açtı. Bu dava, Ermenistan’ın Azerbaycan’ın yenilenebilir enerji kaynaklarını —özellikle kurtarılan bölgelerdeki hidroelektrik santrallerini— kullanmasını engellediğini öne sürüyor. Bu başvuru, 1994 tarihli Enerji Şartı Anlaşması’na dayandırılmış ve Ermenistan’ın enerji sektöründeki adil yatırım ve ticaret taahhütlerini ihlal ettiği ileri sürülmektedir.

Azerbaycan’ın iddiaları, uluslararası hukukun temel ilkelerine dayanmaktadır:

  • Devlet sorumluluğu ilkesi: BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun 2001 tarihli “Devletlerin Sorumluluğuna İlişkin Maddeler Taslağı”na göre, her devlet uluslararası yükümlülüklerini ihlal etmesi hâlinde sorumlu tutulur. Azerbaycan, Ermenistan’ı Bern Sözleşmesi ve Enerji Şartı Anlaşması’ndaki yükümlülüklerini ihlal etmekle suçlamaktadır.
  • Zararların tazmini ilkesi: PCIJ’in 1928 tarihli Chorzów Fabrikası kararı uyarınca, bir devlet yasa dışı eylemlerinin yol açtığı tüm zararları tazmin etmekle yükümlüdür. Azerbaycan çevresel ve ekonomik zararların tazminini talep etmektedir.
  • İnsan hakları ve etnik temizlik: Azerbaycan, Ermenistan’ın işgal dönemindeki eylemlerinin —özellikle Azerbaycanlı nüfusun zorla yerinden edilmesi— 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi (CERD) gibi insan hakları sözleşmelerini ihlal ettiğini iddia etmektedir.

Ermenistan ise bu çevresel suçlamaları reddederek, iddia edilen zararların Karabağ’daki ayrılıkçı grupların kontrolü altında meydana geldiğini ve bu grupların doğrudan Ermenistan devleti tarafından yönlendirilmediğini savunmaktadır. Bu savunma, uluslararası hukukta devlet dışı aktörlerle devletler arasındaki sorumluluğu ayıran madde 8’e dayanmaktadır. Bu maddeye göre, devlet dışı aktörlerin davranışları ancak devletin doğrudan kontrolü, yönlendirmesi veya emirleri doğrultusunda gerçekleşmişse devlete atfedilebilir. Karabağ’daki ayrılıkçıların eylemlerinin Ermenistan devletine bağlanabilirliğini ispat etmek, Azerbaycan için önemli bir hukuki zorluk teşkil etmektedir — özellikle Ermenistan’ın bu gruplar üzerindeki etkili kontrolünü reddetmesi durumunda.

Buna ek olarak, Ermenistan Bern Sözleşmesi’nin işgal altındaki ya da tartışmalı bölgelerde uygulanmasının fiilen imkânsız olduğunu ve egemenlik kısıtlamaları nedeniyle sözleşme yükümlülüklerinin yerine getirilemediğini savunabilir. Bu savunma, uluslararası hukukta “istisnai durum doktrini” (state of necessity) olarak bilinir. Ancak, işgalin uzun sürmesi (yaklaşık 30 yıl) ve Azerbaycan’ın sunduğu deliller bu savunmanın mahkemede kabul edilmesini zorlaştırabilir.

Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı yürüttüğü bu “hukuki savaş”, adaletin sağlanması ve zararların telafisi amacıyla uluslararası mahkemeleri stratejik olarak kullanma yaklaşımını yansıtmaktadır. Bu tür davalar, hukuki içtihatların oluşmasına zemin hazırlayabilir. Özellikle Bern Sözleşmesi çerçevesindeki çevre davası, gelecekte benzer ihtilaflar için emsal oluşturabilir. Günümüzde çevresel zararlarla ilgili devletler arası davalar nadir olup, daha çok ulusal yargı veya özel davalar çerçevesinde görülmektedir. Azerbaycan’ın bu davalardaki muhtemel başarısı, savaş ve işgal gibi durumlarda devletlerin çevresel sorumluluklarını gündeme getiren yeni bir uluslararası hukuk çerçevesinin gelişmesini sağlayabilir. Bu da özellikle başka devletlerin yasa dışı eylemleri nedeniyle çevresel zarar gören ülkeler için önemlidir ve uluslararası çevre hukukunun gelişimine katkı sağlar.

Ayrıca bu hukuki süreçler, Ermenistan üzerindeki diplomatik baskıyı artırmakta ve barış müzakerelerini doğrudan etkilemektedir.

Azerbaycan Cumhuriyeti, Ermenistan’a karşı çevre ve enerji temelli davaları uluslararası yargı organlarında gündeme getirerek, Ermenistan’ın uluslararası hukuk ihlallerine karşı çok boyutlu bir sorumluluk mekanizması işletmektedir. Bu davalar yalnızca maddi ve çevresel zararların telafisini hedeflememekte, aynı zamanda Azerbaycan’ın barış müzakerelerindeki konumunu güçlendirme, Karabağ’ın yeniden inşası ve jeopolitik hedeflerinin (örneğin Zengezur Koridoru) gerçekleştirilmesi açısından da stratejik araçlar olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, doğrudan sorumluluğun ispatı gibi hukuki zorluklar, Ermenistan’ın karşı davaları ve bölgedeki jeopolitik karmaşıklıklar (özellikle dış güçlerin rekabeti) bu ihtilafın tam anlamıyla çözümünü zorlaştırmaktadır.

Bu nedenle, özellikle Daimi Tahkim Mahkemesi (PCA) ve Uluslararası Adalet Divanı (ICJ) gibi kurumlar, delilleri ve hukuki argümanları titizlikle inceleyerek Güney Kafkasya’daki barış ve istikrarın geleceğinde belirleyici bir rol oynayacaklardır.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!