Avrupa Merkez Bankası (ECB), temmuz ayında yaptığı yılın beşinci Para Politikası Kurulu toplantısında üç temel politika faizini sabit tutma kararı aldı. Böylece banka, yılın ilk yarısında sürdürdüğü faiz indirim serisine ara verdi ve ekonomik verileri yakından izleyerek “bekle-gör” politikasına yöneldi. Bu karar sadece Avro Bölgesi için değil; aynı zamanda Avrupa ile güçlü ekonomik bağları olan Türkiye gibi ülkeler açısından da önemli mesajlar taşıyor.
ECB’nin kararına göre; banka mevduat faiz oranı yüzde 2’de, refinansman faizi yüzde 2,15’te ve marjinal borçlanma faizi yüzde 2,40’ta kaldı. ECB Başkanı ve yetkilileri, mevcut faiz seviyelerinin ekonomik toparlanmayı desteklemek için halen yeterli olduğunu ve ilave bir indirim için koşulların henüz oluşmadığını belirtiyor.
Enflasyon Hedefine Yakın Bir Tablo: Avrupa’da Dengeli Bekleyiş
Avro Bölgesi’nde haziran ayında yıllık enflasyon yüzde 2 olarak gerçekleşti. Bu oran, ECB’nin “yüzde 2 civarında” olarak belirlediği orta vadeli enflasyon hedefiyle oldukça uyumlu. Geçmiş aylarda alınan faiz indirimleri, kredi maliyetlerini düşürerek tüketici talebini canlandırmış, sanayi ve hizmet sektörlerine nefes aldırmıştı. Ancak enflasyonun hedefe yaklaşmasıyla birlikte, ECB faiz indirimlerinde frene bastı.
ECB’nin temkinli duruşunun arkasında, yalnızca enflasyon verileri değil; küresel düzeyde yükselen riskler de etkili oldu. Özellikle ABD’nin Avrupa Birliği ülkelerinden ithal edilecek ürünlere 1 Ağustos’tan itibaren yüzde 30 oranında gümrük vergisi koymayı planlaması, Avrupa ekonomisi için önemli bir tehdit olarak öne çıkıyor. Bu tür bir gelişmenin ihracat kanalıyla büyümeyi olumsuz etkileme riski, ECB’yi daha dikkatli adım atmaya zorluyor.
Türkiye Açısından Kritik Bir Karar: İhracat ve Finansman Üzerindeki Etkiler
ECB’nin faiz kararları, doğrudan Türkiye’deki üretici, ihracatçı ve yatırımcıları da ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye, dış ticaretinde en büyük payı Avrupa Birliği ülkeleriyle gerçekleştiriyor. 2024 yılı verilerine göre Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık %41’i AB’ye yapıldı. Dolayısıyla Avrupa ekonomisinin yavaşlaması, Türkiye’nin ihracat performansı üzerinde de baskı yaratabilir.
Faizlerin düşük seviyelerde tutulmaya devam etmesi, Avrupa’da tüketici ve yatırımcı talebini canlı tutarak Türkiye’den yapılan ihracat açısından olumlu bir zemin oluşturuyor. Örneğin otomotiv, makine ve tekstil gibi sektörlerde AB’ye ihracat yapan firmalar, talepteki istikrar sayesinde siparişlerini sürdürebiliyor. Ancak ECB’nin indirim serisini durdurması, Avro Bölgesi’nde talep artışının hız kesebileceği ve Türkiye’nin ihracatında yüksek ivmenin bir süre daha sınırlı kalabileceği anlamına geliyor.
Diğer taraftan, ECB’nin faizleri düşük seviyede tutmayı sürdürmesi, Türkiye’nin Avrupa’dan sağladığı dış finansman maliyetlerini görece düşük seviyelerde tutuyor. Bu durum hem bankacılık sektörü hem de reel sektör şirketleri için Avrupa’dan kredi ve yatırım çekme imkanlarını koruyor. Dolayısıyla Türkiye, küresel finans piyasalarından gelen sermaye girişleri açısından hâlâ avantajlı bir konumda kalıyor.
Küresel Ticarette Artan Belirsizlik: Türkiye’ye Çifte Etki
ECB’nin kararı, aynı zamanda küresel ticarette artan risklerin gölgesinde alındı. ABD’nin uygulamayı planladığı yüzde 30’luk gümrük vergisi, yalnızca Avrupa ürünlerinin rekabet gücünü değil; Türkiye’nin Avrupa’ya sağladığı ara mamul ve hammadde ihracatını da dolaylı yoldan etkileyebilir. Türkiye’de üretim yapan bazı firmalar, Avrupa’daki nihai üreticilere yarı mamul sağlıyor ve bu üretim zincirinin sekteye uğraması ihracat gelirlerini de baskı altına alabilir.
Ayrıca ABD’nin ticaret politikalarının Avrupa ekonomisini yavaşlatması, küresel risk iştahını azaltarak gelişmekte olan ülkelere sermaye akışını yavaşlatabilir. Bu da Türkiye gibi dış finansman ihtiyacı yüksek ülkeler için finansman koşullarının sıkılaşması anlamına gelebilir.
Türkiye’nin Kendi Para Politikası ile Uyumu
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) son dönemde yüksek enflasyonu dizginlemek amacıyla politika faizini yüksek seviyelerde tutuyor. Bu durum, Türkiye’nin kendi iç dinamiklerine göre sıkı para politikasını sürdürürken; Avrupa’da faizlerin düşük tutulması, döviz kurları üzerinde görece istikrarı destekleyici bir unsur oluşturuyor. Yani ECB’nin mevcut tutumu, Türkiye’nin içerideki sıkılaştırıcı politikalarını, dış talepteki ani düşüş riskine karşı dengeleyen bir etki yapıyor.
Ancak Türkiye’de enflasyon oranlarının hâlâ yüksek seviyelerde bulunması hem üretim maliyetleri hem de tüketici güveni üzerinde baskı yaratıyor. Dolayısıyla ECB’nin düşük faiz politikasının Türkiye’de enflasyon üzerindeki dolaylı etkileri sınırlı kalıyor.
Gelecek Beklentileri ve Türkiye için Stratejik Çıkarımlar
ECB’nin temkinli tutumunun Türkiye açısından en önemli sonucu, Avrupa ekonomisindeki toparlanmanın hızının ve gücünün sınırlı olabileceği beklentisini güçlendirmesi. Türk ihracatçılarının, özellikle Avrupa pazarına bağımlılığı yüksek sektörlerde alternatif pazarlara yönelmesi ve katma değeri yüksek ürünlere odaklanması daha büyük önem kazanıyor.
Aynı zamanda, küresel ticaret gerilimlerinin tırmanma riski, Türkiye’nin üretim ve ihracat stratejilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini gösteriyor. Avrupa’daki yavaşlamaya rağmen, AB ile ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi; lojistik, enerji ve yeşil dönüşüm gibi alanlarda yeni iş birlikleri kurulması, orta ve uzun vadede Türkiye için fırsatlar barındırıyor.
Sonuç olarak ECB’nin faizleri sabit tutma kararı, Türkiye açısından hem olumlu hem de dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme. Avrupa’nın talebini destekleyecek kadar düşük, fakat riskleri tetikleyecek kadar gevşek olmayan bu politikalar; Türkiye’nin ihracat, yatırım ve finansman dengesi üzerinde belirleyici olmaya devam edecek. Gelecek dönemde hem Avrupa’daki ekonomik tablo hem de küresel ticaret savaşlarının gidişatı, Türkiye ekonomisinin rotasını belirlemede kilit rol oynayacak.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar