30 Haziran 2016 tarihinde büyük umutlarla açılan Osmangazi Köprüsü üzerinden neredeyse 10 yıl geçti. Yap-İşlet-Devret (YİD) modeliyle inşa edilen bu köprü, sadece araç geçişini değil, kamu kasasından milyarlarca dolarlık ödemeleri de beraberinde getirdi. Günümüzde köprüden geçiş ücreti 55 doları yani yaklaşık 2.200 TL’yi aşmış durumda. Ama bu paranın sadece bir kısmını sürücüler ödüyor. Kalan kısmı ise, devletin kasasından yani halkın cebinden çıkıyor. Hatta geçmeyen vatandaş bile bu faturanın ortağı oluyor.
DOKUZ YILDA BİR DEĞİL, ÜÇ KÖPRÜNÜN PARASI ÖDENDİ
CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün açıklamalarına göre köprünün yapım maliyeti 1 milyar 400 milyon dolar. Ancak geçen 9 yılda Hazine tarafından işletmeci firmaya toplamda 4,5 milyar dolar ödeme yapıldı. Yani bugünkü tabloya bakıldığında, köprüye bir değil, üç köprü parası ödenmiş oldu. Üstelik bu ödemenin içinde döviz kuru farkları, geçmeyen araçlar için yapılan garanti ödemeleri ve fiyat güncellemeleri var. Sarıgül’ün ifadesiyle; “Bu köprü halkın değil, müteahhidin kazanç köprüsü oldu.”
GEÇEN DE ÖDÜYOR, GEÇMEYEN DE
2024 yılı verilerine göre köprüden geçen araç sayısı 19 milyon 100 bine ulaştı. Bu rakam, yıllık garanti edilen 14 milyon 600 bin aracın oldukça üzerinde. Ancak sözleşmeye göre geçiş ücreti aslında 2.183 TL. Vatandaş bu ücretin sadece 795 TL’sini ödüyor. Geriye kalan 1.388 TL’lik fark ise Hazine tarafından karşılanıyor. Bu da demek oluyor ki, araç geçse bile Hazine’ye yük binmeye devam ediyor. Yani bu sistemde köprüden geçsen de farkı ödüyorsun, geçmesen de ödemeye ortak oluyorsun. Tam anlamıyla “geçmeyen vatandaşın da fatura ödediği” bir düzen var karşımızda.
BU YÜK 2035’E KADAR SÜRECEK
Sözleşmeye göre Osmangazi Köprüsü 2035 yılına kadar işletmeci firmanın elinde kalacak. Bu da demek oluyor ki, önümüzdeki 10 yıl boyunca devlet –dolayısıyla halk– bu projeye ödeme yapmaya devam edecek. Kur farkı, geçiş garantisi farkı, fiyat güncellemeleri derken; her yıl milyonlarca dolarlık ödeme yapılacak. Hazine’den çıkan bu para ise doğrudan bütçe açığına ve borçlanmaya yansıyor. Başka bir deyişle, bu bedeller halkın daha az sosyal hizmet almasına, daha az kamu yatırımı yapılmasına neden oluyor.
DİĞER YİD PROJELERİNDE DE TABLO FARKLI DEĞİL
Osmangazi Köprüsü tek örnek değil. Aynı modelle yapılan diğer projeler de benzer sorunları beraberinde getiriyor:
1. Avrasya Tüneli
Yapım maliyeti 1,3 milyar dolar civarında.
Verilen araç geçiş garantisi uzun yıllar tutmadı.
Her yıl milyonlarca dolar garanti farkı Hazine’den çıktı.
2. Yavuz Sultan Selim Köprüsü
Verilen günlük 135 bin araç garantisi tutturulamadı.
Geçmeyen araçlar için yine devlet ödeme yaptı.
Üstelik köprüden ağır vasıta geçişleri nedeniyle İstanbul iç trafiği yeniden şekillenmek zorunda kaldı.
3. Şehir Hastaneleri
Sağlık hizmeti sunumunun özel sektöre devredildiği dev bütçeli projeler.
25 yıl boyunca kira ve hizmet bedelleri ödeniyor.
Ödeme yükü yıllar geçtikçe katlanıyor.
Bazı hastanelerde hizmet kalitesi tartışma konusu olurken, devlet hastaneleri geri planda kalıyor.
4. Yeni Havalimanı ve Otoyollar
İstanbul Havalimanı ve Kuzey Marmara Otoyolu gibi projelerde de yolcu ya da araç garantileri söz konusu.
Pandemi döneminde garantiler tutmadı, devlet kasasından milyarlarca lira ödeme yapıldı.
YİD MODELİ HAKKINDA YENİDEN DÜŞÜNME ZAMANI
Yap-İşlet-Devret projeleri teoride kamu hizmetlerini hızlı ve bütçe dışı finanse etmenin bir yolu olarak görülüyor. Ancak Türkiye’de uygulanan şekliyle bu model, halkın sırtına devasa yükler bindiriyor. Döviz cinsinden verilen garantiler, şeffaf olmayan sözleşmeler ve denetimsizlik, kamu yararının değil özel şirketlerin çıkarının öncelendiği bir tabloyu ortaya koyuyor.
Bu projeler ilk etapta “devletin kasasından para çıkmıyor” diye savunuluyordu. Fakat zamanla görüldü ki asıl ödeme yıllara yayılmış şekilde ve daha ağır biçimde halktan alınıyor. Bugün geçmediğimiz köprüye, gitmediğimiz hastaneye, uçmadığımız havaalanına para ödüyoruz.
SON SÖZ
Osmangazi Köprüsü ve benzeri YİD projeleri, kamu kaynaklarının nasıl uzun vadeli borç ve yük haline dönüştüğünün somut örnekleridir. Bu tür projelerde şeffaflık, kamu yararı ve hesap verilebilirlik ilkeleri gözetilmeden atılan adımlar, gelecek nesillerin de sırtına borç yüklemektedir. Türkiye’nin geleceği için artık bu modelin tüm yönleriyle yeniden masaya yatırılması ve halkın çıkarını önceleyen bir planlama anlayışının benimsenmesi gereklidir. Yoksa geçmediğimiz köprülerin faturasını daha uzun yıllar ödemeye devam ederiz.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar