Erhan Salman
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. İstikrar Ve Sürdürülebilirlik(?!) Nerede?

İstikrar Ve Sürdürülebilirlik(?!) Nerede?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bugün, iktidara yakın gazetelerin sayfalarını karıştırdığınızda ya da köşe yazılarını okuduğunuzda, ülkemizin dış politikada ne kadar etkili ve fark yarattığını müşahede edersiniz… Edersiniz de, olaya nasıl baktığınıza göre değişir bu dış siyasadaki farkımız ve oyun kurucu parti veya devlet olduğumuz…

Aslında, yazılan yazılarda olsun, yapılan yorumlarda olsun, ifade edilmek istenen, eski Türkiye’nin olmadığı, daha aktif bir dış politika izlendiğidir. Tabii iktidardan daha “iktidarcı” olan odakların çarpıtmaları, kâh Suriye’deki iç çatışmalardan, işte efendim dönem dönem Irak’taki kargaşa dönemlerinde askeri güçlerimizin etkinliğinden dem vurmaktır.

Rusya Devlet Başkanı Putin ile olsun A.B.D Başkanı Trump ile olsun ve diğer Ortadoğu coğrafyasında oyun kurucu ya da yazılan denklemlerde dikkate alınması gereken devletlerin liderleriyle iyi ilişkiler içinde olmak, küresel dünyayla etkileşim içinde olmak, zaten 21.yy yaşamının gerekleri. Kendinizi soyutlayarak, içe kapanık bir dış politika ve kapalı toplum düzeniyle gidebileceğiniz menzil ve konum ancak ve ancak KUZEY KORE devletininki kadar olabilir.

Demek istediğim, dünyayla irtibatlı olmak, söylendiği gibi kriz dönemlerinde hakemlik yapmak veya kriz dönemlerinde arabuluculuk yapmak, iç siyaset ve dış siyaset bağlamında sadece zevahiri kurtarmak ekseninde, o da inandırıcı olursa kabul edilebilir olmaktadır.

Her ne kadar global bağlamda bir ekonomik durgunluk olduğu ileri sürülebilinirse de, ülkemizin sorunu yıllara yayılmış, sürekli olarak “palyatif önlemlerle” geçiştirilen o ân için çözümleniyormuş gibi yapılan problemlerin vaki olduğudur. Bu bağlamda son yıllarda artık iyice kronikleşen bir “enflasyon” realitesi var ve bu durum, teknokratlarca değil de siyasal erke sahip kişilerce çözümlenmek istendi. Aslında, Türkiye’de sorun, makroekonomik verilerin toplumdaki gelir ve serveti bozucu etkiye sahip olması. Memleket sathında gerçekleştirilen milli ekonomik büyümeyi, yandaş diye tarif edilen yakın kesimlere şırınga edince, yine bu ekonomik refah genellikle de betona yatırılınca, doğrudan ekonomik verimlilik tesis edecek yeni ve ilave fabrika yahut tesis inşaına önem verilmeyince… Toplumumuzun huzuru da geleceğe yönelik beklentileri de olumsuz etkileniyor.

* * *

Mesela… Kurumlarımızın ne kadar güvenilir olduğu ve toplumda sahip olduğu prestij de esasında ülkemizin görünümü açısından fevkalade etkiye sahip. Mayıs ayı enflasyon oranları toplumumuzda hayalkırıklığına neden oldu. Tarafsız kurumların bile saptadığı rakama yaklaşmayan bir TÜFE oranı yine TUİK tarafından %1,53 olarak ilan edildi.

Türkiye’de derinleşen ve katmerleşen sıkıntı ve sıkıntıdan üreyen sorunlar demeti, ekonomik gibi görünse de siyaset merkezlidir. Son tahlilde ülkemizde “birlikte yönetişim” anlayışının olmaması, tamam siyasal rejim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olabilir, öte yandan bu sistemde parlamento da işlevsiz bırakılmakta.

Türkiye’nin bu sahip olduğu siyasal dengesizlikler, özellikle yıllardır hem sosyo-ekonomik olarak hem de sosyo-politik olarak “orta gelir tuzağı” ile “düşük puanlı demokrasi liginde” anılmamıza sebebiyet vermekte. Bu hususlar ülkemizde gelir ve servetin adaletsiz olarak dağıtılmasıyla eşânlı olarak fasit bir daireye yine neden olmaktadır. Eskiden AK Parti’nin ilk hükümet dönemlerinde “nöbetleşe bir yoksulluk” ile toplumun iktisadî durumu tolere edilirken sonraları yerini “derinleşen yoksulluk” olgusu alarak toplumun orta gelir düzeyini yok ederek ekonomik paylaşımı zenginler lehine zenginin daha zengin, fakirin daha fakirleştiği bir aksa dönüştürdü.

Nobel ekonomi ödülü alan Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun şu ifadelerinin altı çizilmeli:

“Demokrasiden vazgeçen bir ülke, kişi başı GSYİH açısından yaklaşık olarak yüzde (%) 20 kaybediyor. Bir ülke demokrasiye geçtiğinde, diğer otoriter rejimlere kıyasla bir süreliğine biraz daha hızlı büyüyor. Bu yaklaşık 7-8 yıl sürüyor, ardından 13 yıl kadar süren güçlü bir büyüme atağı yaşanıyor ve bu sürecin sonunda diğer otoriter ülkelere kıyasla yaklaşık yüzde 15-20 daha zengin hâle geliyor.” (Gazete Oksijen)

Şimdi bir de Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü Modern Türkiye Tarihi Kürsüsü emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Şevket Pamuk’un ne dediğine bakalım:

“Şimdi Türkiye’nin sanayi politikalarında daha başarılı olduğu dönemler var, daha az başarılı olduğu dönemler var. Çok kısa bir değerlendirme yapacak olursam derim ki, bu sanayi politikalarının başarılı olması bizim ülkemizde en çok siyasi istikrara bağlı oldu. Hükümetin iktisat politikalarının sanayileşme ve iktisadi kalkınma hedefinin arkasında durabilmesine bağlı oldu. Siz sanayileşmeyi, iktisadi gelişmeyi bir kenara itip siyasi hedeflerle ekonomiyi yönetirseniz geleceğimiz yer budur. Daha da aşağıya da gitmemiz mümkündür. Böyle bir risk var. Siyasi rejimde çok geriye gittik. Hukukta geriye bir şey kalmadı. Ekonomide geriye gidiyoruz. Daha da geriye gitme tehlikesi vardır.” (Gazete Oksijen)

Yazımı burada kesiyorum, belki sonra devam ederiz…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet