Erhan Salman
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Nüfus, Gelecek, Gençlerin Göç Etme Tercihleri, Yaşlanan Nüfus Üzerinden Bir Tahlil

Nüfus, Gelecek, Gençlerin Göç Etme Tercihleri, Yaşlanan Nüfus Üzerinden Bir Tahlil

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

TÜRKİYE’DE maşallah slogan ve günün anlamına uygun motto diyebileceğimiz cümleler üretmekte epeyce mahir bir kesim var.

Kim derseniz? Elcevap: Siyaset erbapları!

Say say bitmez…

TÜRKİYE YÜZYILI…

EMEKLİLER YILI…

AİLE VE NÜFUS 10 YILI…

Geçmiş dönemlerde de benzer şeyler vardı:

Ustalık dönemi…

Kalfalık dönemi…

Çıraklık dönemi…

Tabii ki maksat algıyı yönetmek ve dikkatleri başka “şeylere” veya başka yerlere çekmek!

Bir ara nüfusumuzun ne kadar genç bir yapıda olduğundan dem vurur, bunun bizim için “avantaj” olduğunu üzerine basa basa vurgular idik. Ama son yıllarda, zamanın genç üzeri kuşakları, evlilik ile evlense bile “çocuk sahibi” olma hususunda daha ihtiyatlı ve dikkatliler. Neden-nedenler için, çok araştırmaya gerek yok. İşsizlikten ya da iş sahibi olunsa bile düşük kazançlardan dolayı geleceğinden umudunu kesme.

Son bir haftadır finansal piyasalarda Japonya’nın kamu borç stoku kaynaklı risk algısı arttı. Japonya’nın 2024 yılı itibarıyla gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki kamu borç stoku oranı yüzde 216,2 olurken toplam borç yükü de 9,3 trilyon dolara ulaştı. Borç yükünde Japonya gelişmiş ekonomiler arasında en yüksek orana sahip. Bu yüksek kamu borç düzeyinin altında büyük ölçüde Japonya’nın yaşlanan nüfusunun etkisiyle on yıllardır devam eden kamu bütçe açıkları ve sıfıra yakın GSYH büyümesi bulunmakta.

Japonya’da 1970’lerin ortalarına gelindiğinde, doğurganlık oranı kadın başına 2,1 çocuk olan yenileme oranının altına düştü. Doğurganlık oranı sonraki on yıllarda da istikrarlı bir şekilde düşmeye devam etti. Artan yaşam beklentisiyle birleştiğinde, bu eğilim Japonya’yı hızla yaşlanan bir toplum olma yoluna soktu.

2001’de, Japonya’nın 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfus içindeki payı yüzde 18,4 iken, oran 2024 yılında yüzde 30,2’ye yükseldi. Yapılan tahminlere göre bu eğilim devam edecek ve 2045’e gelindiğinde yüzde 36,7’ye ulaşacak. 

Japonya’nın nüfusu yaşlanırken ekonomik büyümesi de uzun yıllardır zayıf olan (hatta kimi zaman küçülen)  bir ülke. Bu olgunun da etkisiyle sosyal güvenlik açığı kaynaklı kalıcı bütçe açıklarıyla karşı karşıya. Öldürülen Başbakan Shinzo Abe döneminde sosyal güvenlik reformları başlatıldı. Bu reformlar sağlık harcamalarını azaltmayı, kamu emeklilik katkılarını ve ödemelerini düşürmeyi ve kadınlar ile yaşlılar arasında işgücüne katılımı artırmayı amaçlıyordu. Bu çabalar, sosyal güvenlik açığının büyümesini engellemeyi başardı, ancak yine de 2023 itibarıyla GSYH’nin yüzde 7,6 düzeyine ulaştı.

Sosyal güvenlik sistemindeki açık nedeniyle, Japonya sürekli olarak birincil mali açık vermekte. Bu açığın1998’den bu yana GSYH’ye oranı ortalama olarak yüzde 5,1’i kadar oldu. Son on yılda bütçe açığını azaltmak amacıyla 2014 ve 2019’da tüketim vergisi artırıldı. Bu önlem kısmen etkili olsa da Japonya istenilen mali dengeyi bir türlü yakalayamadı ve sürekli olarak borçlandı. Sonuçta 20 yıl vadeli devlet tahvilinin faiz oranı uzun yıllardır görülmeyen yüzde 2,21 düzeyine kadar ulaştı. 

Türkiye ekonomisi Japonya kadar güçlü değil. Ancak hızla yaşlanıyor. Üstelik 2024 yılı sonu itibariyle Japonya’da çalışma çağının yüzde 79,8’i istihdam edilirken, Türkiye’de bu oran yüzde 49,8. Yani yaşlanan nüfusa kaynak aktaracak bir istihdam gücü de yok. Gelecek günler emekliler için cehennem olacak. Ancak bu cehennem ateşi sadece emeklileri değil tüm ekonomiyi vurur.”

(ekonomim gazetesi, web baskısı, Ömer Faruk Çolak)

Çok uzun bir alıntı oldu… Umarım, sonuna kadar okumuşsunuzdur. Türkiye, evet, artık yaşlanma eğiliminde gelişmekte olan bir ülke. Bu bağlamda, Türkiye’de doğurganlık oranları belki de tarihin en düşük seviyesi olan yüzde (%) 1,51’e gerilemiş. Bu düzey, nüfusun kendisini yenileyebilmesi için gerekeli olan %2,1 sınırının altında oldukça düşük bir rakam.

Gerçekten de bazen sadece ortaya rakam, sayı, istatistik ve oranları bırakmanız ve kenara çekilerek, nehrin kenarından olanbiteni izlemeniz, daha berrak sonuçlara vesile olabilir.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre; Türkiye’de toplam banka mevduatlarının %78’i sadece 2.1 milyon kişinin elinde bulunmaktaymış. Bu kişilerin hesaplarında toplam 15.3 TRİLYON TL varmış. Buna karşılık banka hesabında 10.000 TL’nin altında para bulunan hesap sayısı 163 milyonun üzerindeymiş.

İşte zenginlik böyle bir şey…

Yoksulluk böyle bir şey…

2025 yılında, Nisan ayı bağlamında, Türkiye’deki işgücü sayısı 35.427.000 iken;

Türkiye’de istihdam edilenlerin sayısı; 32.359.000 iken;

İşsizlik oranı da %8,6 düzeylerinde gezinirken;

İşgücüne katılım oranı %53,4 düzeylerinde imiş.

Rakamlar okumasını bilenler için birçok şeyi net olarak ortaya koyuyor. Türkiye’de reel olmayan piyasalardan üretimin tesis edilmesi, insanların hukuk, adalet, adil yargılanma veçhelerinden kaygılarının son dönemlerin en tepe noktalarında tezahür etmesi, ekonomik tasarruflarımızın betona yatırım diye pompalanması ve bunun da ülkedeki gelir ve servet dağılımını bozması, yine çalışma huzur ve barışını negatif yönde etkileyecek bir hâl alması…

İnsanların beklentilerine ket vurmakta. Evet, gerçekten de klişe bir laftır, “para her şey değil” diye… Ama en azından “bir şeydir”. Paranın olmadığı bir eylem düşünülemez. Bugün, en basit bir hobiniz için bile bütçenizden belli miktarda para ayırmanız gerekmektedir. Parasız yaşam şuan için, özellikle metropollerde olanaklı değil. Tüm bu argümanlar üstüste konulduğu zaman, yeni yetişen, yaşama ve çalışma hayatına ilk adımlarını atan gençlerin, ülkelerindeki adam kayırmacılığı nepotizmi dibine kadar tecrübe etmeleri, işe göre adam değil de adama göre iş ihdas edilmesi, ki sanırım bu daha çok devlet dairelerinde zuhur ediyordur.

Makroekonomik verilerin hiçte olumlu bir tablo sunmadığı bir ortamda…

Hukukun ve adil yargılanmanın paspas edildiği memleket ortamında; hattızatında hukuk devletinin yerini yasa/polis devletinin aldığı muvazaalı bir kaos düzleminde…

Nüfus hakkında pekâlâ duraksamaların yaşanması, özellikle kentte yaşayan eğitimli kadınların çalışma yaşamı içinde ikilimde kalarak, çocuk ve işe devamda tercihe zorlanması gibi gerekçeler de bir taraftan, nüfusun aşağı yönlü seyretmesinde önemli bir faktördür.

Japonya örneğini gördük. Türkiye’miz de nüfus olarak yaşlanmakta. Zenginin daha zengin olduğu, yoksulun daha yoksullaştırıldığı bir sosyo-politik düzende, gençlerin, özellikle parlak beyinlerimizin ülkemizde yaşamlarını devam ettirmeme kararında ciddi olarak kafa yormaları, kadınların az önce değindiğimiz sebeplerden iş hayatında karar kılmaları, Türkiye’de hem yaşlanan nüfusun bakımında hem de nüfusun kendisini yenilemesinde büyük bir açmaza yol açmaktadır.

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Medyabir Haber Ajansı ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

KAI ile Haber Hakkında Sohbet