İsrail-İran Gerilimi: Çıkarların Savaşı mı, Danışıklı Dövüş mü?
Ortadoğu’da tansiyon yeniden yükseliyor. İsrail ve İran arasındaki karşılıklı tehditler, saldırılar ve sert diplomatik mesajlar dünya kamuoyunu endişelendirirken, perde arkasında çok daha derin bir oyun oynandığı açık. Gerilim gerçek mi, yoksa her iki taraf da iktidarlarını tahkim etmek için tehlikeli bir tiyatroyu mu sahneliyor?
Savaş Naraları Arasında İç Politik Hesaplar
İran’da halkın giderek artan tepkileri, ekonomik darboğaz ve genç nüfusun umutsuzluğu rejimi zor durumda bırakıyor. İsrail’de ise uzun süredir devam eden koalisyon krizleri, yargı reformuna karşı büyük kitle gösterileri ve Başbakan Netanyahu’ya yönelik yolsuzluk suçlamaları, hükümetin meşruiyetini sarsıyor.
Tam bu noktada, “ulusal tehdit” algısı devreye giriyor. Siyasetin en eski reflekslerinden biri tekrar sahnede: Dış düşman yarat, içeride birliği sağla. İran için İsrail, İsrail için ise İran, bu oyunda biçilmiş kaftan.
Gerilim Her Yerde, Ama Gerçek Savaş Yok
Son yıllarda yaşanan gelişmelere bakalım: İran’ın nükleer tesislerine yapılan siber saldırılar, İsrail’in Suriye’de İran bağlantılı hedeflere düzenlediği hava operasyonları, karşılıklı suikast iddiaları, Devrim Muhafızları’nın açıklamaları, Kudüs dosyası, Gazze üzerinden yaşanan çatışmalar…
Ancak tüm bu gelişmelere rağmen, büyük çaplı bir savaşın eşiğine gelinmedi. Çünkü gerilim yükseldikçe, her iki taraf da bir şey kazanıyor: İran rejimi içeride muhalefeti bastırıyor, İsrail yönetimi ise güvenlik endişesiyle halkı etrafında kenetliyor.
Bu Bir Danışıklı Dövüş mü?
Bu soru artık sadece akademik çevrelerde değil, sokaktaki insanın da dilinde. Çünkü her şey fazla “kontrollü” ilerliyor. Taraflar kırmızı çizgileri biliyor ve o çizgileri bilinçli olarak aşmıyor. Gerilimi sürekli sıcak tutuyorlar ama tam anlamıyla bir savaşa girmiyorlar.
İşte bu noktada analistler “danışıklı dövüş” kavramını gündeme taşıyor. Kriz ortamı, iktidarların meşruiyetini yeniden üretmek, uluslararası müttefiklerin desteğini tazelemek ve iç politik sorunları gözlerden kaçırmak için kullanılıyor olabilir mi?
Silah Lobileri ve Enerji Kartı da Bu Oyunun İçinde
Unutmamak gerekir ki, savaş ihtimali sadece politik aktörlere değil, ekonomik çıkar gruplarına da hizmet eder. Silah sanayi, savunma lobileri, enerji şirketleri bu tür krizlerden doğrudan kazanç sağlar. Gerilim arttıkça bölge ülkeleri daha fazla silah satın alır, askeri yatırımlarını artırır, dış politikada esnekliğini kaybeder.
Petrol ve doğalgaz fiyatları ise bu tür krizlerin en büyük tetikleyicisidir. İran’ın Körfez hattındaki varlığı, İsrail’in Doğu Akdeniz planları, ABD ve Avrupa’nın enerji politikaları bu çatışma hattıyla doğrudan bağlantılıdır.
Küresel Güçler İçin “Kontrollü Kaos” Politikası
İsrail-İran krizinin arkasında ABD, Rusya ve Çin gibi küresel güçlerin de stratejik hesapları var. ABD için İran hâlâ “tehdit” kimliğini koruyor, Rusya için İran “pazarlık kozu”, Çin içinse Orta Doğu’daki ekonomik girişimlerde dikkatle izlenmesi gereken bir aktör.
Bu nedenle bölgede tam bir savaş çıkması istenmeyebilir, ama gerilimin sürmesi, bu güçlerin çıkarları açısından “kontrollü kaos” politikasıyla uyumlu olabilir.
Barışın Önündeki Gerçek Engel: Siyasi Cesaretsizlik
Bölgede halklar savaş istemiyor. Ne İranlı ne İsrailli gençler yeni bir cephe hayali kurmuyor. Ancak yönetimler halkın değil, çıkar koalisyonlarının sesiyle hareket ediyor. Gerçek barış, ancak iktidarların siyasi cesaret göstermesiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde halklar, korku ve kriz arasında sıkışmaya devam edecek.
Korku Siyaseti Kazanıyor, Demokrasi Kaybediyor:
İsrail-İran hattındaki bu gerilim, sadece iki ülkenin değil, tüm bölgenin kaderini etkiliyor. Siyaset krizle besleniyor, medya savaş çığırtkanlığı yapıyor, ekonomik dengeler kırılganlaşıyor.
Ve her zamanki gibi, kazanan savaşı konuşanlar değil, savaş üzerinden iktidarını koruyanlar oluyor. Kaybedense her defasında halk, demokrasi ve barış oluyor.
Gerçek çatışmalar cephede değil, akıllarda başlar. Sorgulamayan zihinler, savaşın en sessiz kurbanlarıdır.